

2025-11-08
Gökçer Tahincioğlu
Saraçhane işkencesi neden ve nasıl örtbas edildi?
Elde erken saatte verilmiş darp raporu varken, üstelik cezaevi reviri de bu raporu tasdik eder nitelikte rapor hazırlamışken, gizlenen raporlar ortaya çıkarılmışken işkence iddiaları nasıl soruşturulmaz? Bütün belgeler elde, hepsi açığa çıkarılmış durumda. Meğer memleketimizde adli muayene, gözaltında darp edildiğini iddia eden kişi iyileşene kadar sürdürülüyor, tedavisi yaptırılıyormuş. İyileştikten sonra alınan "darp yoktur" raporu da işkence yapılmadığının kanıtı sayılıyormuş. Tarihe geçecek bir vaka...
Herkesin bildiği sırlardan biridir işkence bu memlekette. Resmi evraka göre neredeyse hiç yapılmamıştır tarih boyunca, arada nadiren olmuşsa da münferittir.
Hakikati siyasiler bilir, savcılar bilir, polis bilir, avukatlar bilir, işkence gören bilir, doktor bilir, cezaevi görevlileri bilir.
Ancak herkes bilse de hakikat gizlenir.
Görevini hakkıyla yerine getiren binlerce kolluk görevlisine yapılan en büyük haksızlık belki de işkencenin ve işkencecinin sistematik olarak korunmasıdır. Devletin kodlarına işleyen, “aman elleri sıcak kalsın, aman yıpranmasınlar” algısı, zamanla işkenceye hoşgörüyle bakılmasına dahası işkencenin bir zorunluluk olarak görülmesine yol açmıştır.
Büyük çaresizliğimiz…
***
Ancak iddiaya girebiliriz ki yaşamını işkenceyle mücadeleye adayan hukukçular, doktorlar, hak savunucularının bile örneğine kolay kolay rastlayamayacağı bir vakayla karşı karşıyayız.
Konuya biraz uzak olanlar ya da en azından işkenceyi ciddiye alanlar için küçük bir giriş yapmak lazım.
İşkencenin belgelenebilmesi büyük ölçüde adli muayeneye bağlıdır. Şüphelilerin gözaltına alınırken ve emniyetten çıkartılırken muayeneden geçirilme nedeni budur.
Türkiye’de uzun yıllar boyunca doktor muayenesine polis ya da jandarma da girmiş ve doktorların özgürce muayene yapmalarını engellemiştir. Büyük çabalardan sonra bu uygulama biraz olsun değişti. Ancak görüyoruz ki kritik bir aşamaya geldiğinde yine başa dönülüyor.
***
Devam edelim…
Eren Üner’i anımsarsınız, üniversite öğrencisi bir genç…
Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının hemen ardından başlayan Saraçhane eylemlerini, bütün Türkiye gibi Eren Üner de yakından takip etti.
Haber kaynaklarının başında sosyal medya geliyordu.
Polisin, göstericilere karşı sert müdahalesi bütün açıklığıyla kameralara yansıdı. Gizli saklı yoktu.
Üner, sosyal medyadaki kimi video ve fotoğrafları, bir bölüm polisin paylaştığını, bu görüntülerin üzerine alaycı ve tehditvari sloganlar yazdıklarını, daha fazla etkileşim alması için etiket bile koyduklarını fark etti.
Hemen bu örnekleri bir araya getirdi, kendi X hesabından paylaştı.
30-40 milyon görüntülenen paylaşımlar yaptı.
Böyle bir olaydan sonra ne beklersiniz?
Önce İçişleri Bakanlığı’nın, sonra İstanbul Emniyeti’nin harekete geçip, bu paylaşımları gerçekten polislerin yapıp yapmadığını araştırmasını değil mi?
Öyle olmadı.
Üner, ertesi gün akşam saatlerinde evine yapılan baskınla gözaltına alındı. Gerisini Üner’in verdiği ifadeden aktaralım:
“24 Mart 2025’te, akşam saatlerinde ilk etapta ses duydum ve kapıyı açtığımda polis memurlarının geldiğini gördüm. Silah doğrultmaları nedeniyle ellerimi kaldırdım. Ters kelepçe yapılıp gözaltına alındım… İki araç vardı. Diğer araçta bulunan, amirleri olduğunu düşündüğüm kişinin, ‘ezin onu’ dediğini duydum. Sonra hastaneye gittik. Tanıdıkları bir doktoru çağırdılar. Polis de kontrole girdi ve kelepçemi çıkarmadılar… Hastane çıkışında amir olduğunu düşündüğüm kişi benim olduğum araca indi. Vatan Emniyet’e gidene kadar sağımda ve ön yolcu koltuğunda oturan kişiler tarafından tekme ve tokatla darp edildim… Siber Suçlarla Mücadele Müdürlüğü’nden içeriye sokuldum. Tahmini olarak 23.00’dan 05.00’e kadar, bilgisayarların bulunduğu bir odada yere oturtuldum ve darp edildim…
Bu esnada hala kelepçeliydim. Ben hiç saygımı bozmadım ama bu yüzden bana ‘ib… sin’ dediler. Amirleri olduğunu düşündüğüm kısa boylu şahıs cinsel organıma dokunmaya çalıştı. Başka bir polis rahatsız etmek için sağ göğsüme dokundu. Avukat arkadaşıma danışarak paylaşım yaptığımı söyledim, ’24 saattir kadın görmüyoruz, getir onu da s…’ dediler. Sorgu sırasında ‘Seni çevik otobüsünün arkasından sokarız, ön kapısından cesedin çıkar’ dediler…
Daha sonrasında başka odaya geçtik. Bana işkence yapan memurlardan bir tanesi bu odada ifademi resmi olarak almaya başladı… Birkaç saat sonra daha önce görmediğim farklı iki polis memuru beni alarak ismini bilmediğim bir hastaneye götürdüler. Yine doktor kontrolüne memurlu ve kelepçeli girdim ve bu yüzden doktora darp edildiğimi söyleyemedim… Tutuklandım. Metris Cezaevi’ne götürüldüm. Teslim edileceğim esnada jandarma görevlilerine darp edildiğimi söyleyerek onlara sol üst kolumda bulunan darp izlerini gösterdim. Bu yüzden cezaevi yetkilileri beni almadı. Arabaya geri götürüldüm. Görevliler amirlerini arayarak durumu anlattılar. Telefondaki kişi… hakaretler ediyordu, 'O piçi nasıl konuşturuyorsunuz’ diye bağırıyordu. Sonrasında beni Haseki Hastanesine geri götürdüler. Hastanede darp edildiğimi detaylı bir şekilde anlattım. Yanımda yine polis memurları vardı. Tomografi ve diğer tetkikler için beni sevk etti, işlemler uzun bir zaman aldı. Ben ekip arabasındayken raporumla birlikte geri döndüler ve cezaevine beni teslim ettiler. Metris Cezaevinden aldığım raporda da darp izleri mevcuttur.”
***
Üner’in bu anlatımlarını aslında anımsayacaksınız. Tahliye olduktan sonra yaşadıklarını sosyal medyada da paylaştı ve açıkça anlattı.
Yine soruşturma açılmadı.
Bunun yerine emniyet ve Dezenformasyonla Mücadele Merkezi açıklama yaptı. Üç ayrı rapora göre darp edilmediğini ve zaten şikâyet başvurusu da yapmadığını bildirdi.
Bu bile işkenceyi soruşturma konusunda gösterilen isteksizliğin kanıtı…
Bununla kalmadı…
Üner hakkında iftira, dezenformasyon gibi nedenlerle soruşturmalar da açıldı.
Üner, adalet ararken kendini suçlu konumunda buldu. Zira elinde yaşadıklarını anlatabilecek bir kanıt yoktu.
***
Bu aşamadan sonra işler karışıyor.
Zira iki gazeteci, “voys.media”nın kurucuları Tunca Öğreten ve Murat Baykara, bu meselenin peşine düştü. Çalışmaları sonunda kısa bir belgesel hazırladılar.
Üner’in elinde kanıt yoktu ancak ifadeleri o akşam muayene edildiğini gösteriyordu.
Cezaevine teslim edilirken teslim edilen Haseki Araştırma Hastanesi’nin raporunda, vücudunda darp ve cebir izi bulunmadığı yazıyordu. Ancak Üner’in anlatımına göre başka raporlar da olmalıydı.
Öğreten ve Baykara, Avukat Tuba Torun’la birlikte, gizlenen bu raporları açığa çıkardı.
Belgeselde açıkça anlatılıyor.
18.54’te Üner, hastaneye polis nezaretinde getiriliyor. Adli muayenesi sonucunda, rapora, “ENSEDE VE SOL OMUZDA MULTİPLE LİNEER HİPEREMİK VE DERMABREZEALAN İZLENDİ” diye yazılıyor.
Ancak cezaevinin kabul etmemesi üzerine, 22.45’te yine aynı hastaneye geliniyor. Bu kez Üner için, “Darp ve cebir izi yoktur” raporu alınıyor. Cezaevine de bu rapor teslim ediliyor. Darp tespitinin yapıldığı rapor gizleniyor.
Cezaevi revirinde muayene edilen Üner’e burada da “darp ve cebir izini” gösteren rapor veriliyor. Bu rapor da gizleniyor.
Ancak gazeteciler ve Avukat Torun, bu raporları elde ediyor. Belgesel, Üner’in yaşadıklarını ve gizlenen işkence raporlarını açıkça ortaya koyuyor.
İsteyen, bu linkten izleyebilir.
***
Elbette bunun üzerine suç duyurusunda bulunuldu.
İşte bu noktadan sonra işler örneğine nadir rastlanan bir hal alıyor. Önceki yaşananlar da tek başına skandal ama bu kadarına insanın aklı ermiyor.
O akşam hangi polislerin görevde olduğunu saptamak zor olmadı.
Ne hikmetse, iddiaların kaynağındaki emniyetin kamera kayıtları bulunamadı. Ne garip değil mi? Hem de bu kameralar çağında…
Mevzuat gereği, savcılık, İstanbul Valiliği’nden polisler hakkında soruşturma izni istedi. Valilik de inceleme raporu hazırlaması için polis başmüfettişi görevlendirdi. Rapor hızla hazırlandı ve soruşturma izni verilmesine gerek olmadığı görüşü iletildi. İstanbul Valisi Davut Gül de soruşturma izni verilmemesine karar verdi.
***
Karar, tarihe geçecek nitelikte.
Elde erken saatte verilmiş darp raporu varken. Üstelik cezaevi reviri de bu raporu tasdik eder nitelikte rapor hazırlamışken, gizlenen bu raporlar ortaya çıkarılmışken bu iddialar nasıl soruşturulmaz?
Bütün belgeler elde, hepsi açığa çıkarılmış durumda.
Meğer memleketimizde adli muayene, gözaltında darp edildiğini iddia eden kişi iyileşene kadar sürdürülüyor, tedavisi yaptırılıyormuş.
Şöyle diyor valiliğin, “soruşturmaya yer olmadığı” kararında:
“Dilekçe sahibi Eren Üner’in, iki polis memurunun ifadelerinde de belirttikleri gibi yaklaşık 4 saat süren tetkiklerin ardından saat 22.45’te tanzim edilen… raporun görevlilere teslim edildiği… Bu raporda ‘darp ve cebir izine rastlanmadığının’ belirtildiği, şahsın yakalama, gözaltı ve mahkemeye sevk işlemleri, cezaevi teslimi sırasında darp edildiğini gösteren bir doktor raporunun mevcut olmadığı… bu nedenlerle polis memurlarının cezai sorumluluklarının olmadığı…”
***
Gerçekten inanılmaz ve muazzam!
Gösterilen çaba, gerekçelendirme biçimi…
Gözaltından çıkartılan ve herhangi bir rahatsızlığı bulunmayan hangi şüpheli hastanede 4 saat boyunca muayene edilir, kapsamlı tetkiklerden geçirilir?
Nasıl olur da ilk raporda tespit edilen izler, kapsamlı tetkiklerden sonra ortadan kalkar ve yok sayılır?
Oluyor işte… Niyet buysa hepsi oluyor…
Ama gerek var mı?
Ya da bu memleketi sevmek böyle bir şey mi gerçekten?
Memleket, karıncayı incitmeyen, yanlış bulduklarını toplumla paylaşan bir gençten mi korunuyor ve böyle mi korunuyor?
Bu yaşananlar konusunda İçişleri ve Adalet bakanlarının çıkıp gerçekten iki söz etmesi, talimatlar vermeleri gerekmez mi?
Yaşananların devamı da vahim…
Adalet isteyen Üner hakkında çok sayıda dava ve soruşturma açılmış durumda.
“İftira, yaralama, kişisel veri ihlali, özel hayatın gizliliğini ihlal…”
Bir gerçek soruşturma da işkence iddiaları için açılsaydı değil mi?
Hayır…
Oysa yapılacaklar basit. Hastaneye sorarsınız, cezaevinde görevli jandarmaya sorarsınız, ne zaman getirilip götürüldüğüne bakarsınız, gizlenen raporların doğruluğunu araştırırsınız, hakikat ortaya çıkar…
Ama hakikatin de er geç ortaya çıkacak olsa da araştırınca ortaya çıkmak gibi bir huyu var.
Ve gerçek büyüklük, hakikatin peşinden koşmak…
Polisi de yurttaşı da devleti de korumak ancak böyle mümkün…
T24
2025-11-01Sosyal yardıma muhtaç hane sayısı 4,5 milyonu geçti
2025-11-01116 kurumdan “11. Yargı Paketi”ne karşı ortak çağrı
2025-10-30Narin Güran vakası 3: Enformasyon bombasının atıldığı gün
2025-10-29Foreign Policy: Türk silahları Afrika'da şiddeti körüklüyor
2025-10-29Narin Güran vakası 2: Sessizlik ihtiyacı, sessizlik ithamı
2025-10-28Narin Güran vakası 1:Kuzuların sessizliği, kurtların gürültüsü
2025-10-26“LGBTİ+’lar bu tasarıyla, iktidar şiddetinin deneme tahtası haline getiriliyor”
2025-10-26Deniz Undav’a yönelik paylaşımlara Hakkari Barosu’ndan suç duyurusu
2025-10-14Gazetecinin şüpheli ölümü
2025-10-08Eylül'de 206 işçi çalışırken öldü
2025-10-07"Beyaz Toros artık bir tarih değil, yeniden üretilen bir tehdit"
2025-10-07‘Beyaz Toros’ tişörtünün satışı hakkında suç duyurusu
2025-10-04Karma eğitim
2025-09-29Şiddetin domino etkisi: Evden sokağa, bireyden topluma
2025-09-29"Ya ajan ol ya sınır dışı ederiz"
2025-09-26Hassasiyet hattı: Mabel Matiz'den Leman'a müdahale zinciri
2025-09-23Milyonlarca çocuk yatağa aç giriyor
0025-02-19Down sendromlu çocuğu darbeden öğretmen özel eğitim bölüm başkanı oldu
2025-09-192024-2025 öğretim yılında en az 72 çocuk işçi hayatını kaybetti
2025-09-19Mohsen Namjoo’nunTürkiye turnesi bir kez daha “dini hassasiyetler” nedeniyle iptal edildi