Türkçe | Kurdî    yazarlar
Çorak Ülke ve Ermeni Soykırımı

2025-04-28

Melike Karaosmanoğlu

Şiir 1922 yılında yayımlanmıştır. Ama onu ne zaman okusam beni yazıldığı tarihten tam yedi yıl öncesine, o korkunç cumartesi gecesine götürür. O gecenin hiç de tekin olmayan başlangıcını, acımasızlığını ve sonrasında yaşanacakların kederini hissederim.

“Ayların en zalimidir Nisan.”

Şair Thomas Stearns Eliot’ın sarsıcı şiiri Çorak Ülke bu dizeyle başlar. Bu dize o müthiş şiirin birinci bölümü olan “Ölülerin Gömülüşü”nün açılış dizesidir aslında ve şiir 1922 yılında yayımlanmıştır. Ama onu ne zaman okusam beni yazıldığı tarihten tam yedi yıl öncesine, o korkunç cumartesi gecesine götürür. O gecenin hiç de tekin olmayan başlangıcını, acımasızlığını ve sonrasında yaşanacakların kederini hissederim. 24 Nisan 1915’e döndüğümde ayların en acımasızından hiç şüphe etmem artık. Ölüm trenini, bir daha evlerine ve sevdiklerine dönemeyen Ermeni aydınlarının Ayaş’ta katlini, Gomidas’ın sonsuz sessizliğine sebep olan o yolculuğu hafızamda canlandırırım. 

Apraham Kasapyan anılarında tehcir esnasında dizanteri kaptığı için ölen halasının bulundukları yerdeki ovanın bir kenarına, dedesinin ise Kilis’te bir bağa gömüldüğünü yazar. T. S. Eliot’ın dizesi kadim bir soru gibi çınlar kulaklarımda:

“Hani geçen sene bir ölü beden dikmiştin ya bahçene ekin verdi mi o?"

Ölüm yolculuğundan şans eseri kurtulan gazeteci Aram Andonyan 24 Nisan gecesi ilk tutuklananlar arasındadır tıpkı müzikolog ve rahip Gomidas gibi. Belgeleyebildiği tüm tanıklıkları kaydeden Andonyan “Gomidas Vartabed ile Çankırı Yollarında” kitabında hem o gece tutuklanan soykırım kurbanlarının başlarından geçenleri hem de Gomidas’ın ışıldayan, Tanrı vergisi, tatlı bir ezgi gibi işleyen aklını yitirmesine yol açan koşulları gözler önüne serer:

"Birkaç jandarma da bizim gibi, pazarda alışveriş yapıyordu. Gomidas da onları eğilerek selamlayınca içimizden bazıları, özellikle onun sinir krizi geçirdiğini bilmeyenler, askerlerle dalga geçtiğini sandılar. Dıştan sakin görünmesine rağmen jandarmalardan hâlâ korktuğu belliydi. Biraz sonra etraftan geçen yabancılara da aynı şekilde selam vermeye başlamıştı. Ona şaşkınlıkla bakıyorlar, kafalarını sallayıp uzaklaşıyorlardı. Onları da jandarma sandığı belliydi. Bir gece önce de aynı şeyi yapmıştı. Bu sefer de ağaçları jandarma sanıyordu. Gecenin karanlığında tünelde ilerlerken olmuştu bu.” 

Gomidas her ağacı, her kayalığı jandarma sanıp dehşetle ceketini yüzüne örtmüş, başını ellerinin arasında sıkıştırmış ve aynı kendisi gibi rahip olan dostu Balakyan’dan dua istemişti. Bir avuç tozda ona korkuyu göstermişlerdi, şu dizelerdeki gibi:

“Ve ben öyle bir şey göstereceğim ki sana,

Ne seni durmadan izleyen sabahki gölgendir,

Ne kalkıp seni karşılayan akşamki gölgendir,

Sana korkuyu göstereceğim bir avuç tozda.”

Ancak Çorak Ülke’de ölümün en yakıcı haliyle, izlenmekle ve korkuyla kuşatılabilirsiniz. Ve öyle bir vahşetten çıkmışsınızdır ki artık konuşmaktan vazgeçersiniz. Çünkü ölü ile diri olmak arasında sınır kalmamıştır:

“Konuşamadım, gözlerim de seçmedi, sanki

Ne diriydim, ne ölü, ne de bir şey biliyorum,

Sırf bakıyordum ışığın gözüne, sessizlik.”

Gomidas da böyle yapmıştı. Soykırım ve tehcirden canını kurtarmıştı; ama ruhu bu dünyaya bir daha ısınamadı. Hayatının kalanını akıl hastanelerinde geçirdi.

İşte bu nedenle “Ayların en zalimidir Nisan” dizesini her okuyuşumda insanların insanlıktan çıktığı o Nisan ayına dönüyorum. Çünkü Çorak Ülke mezarları olmayan ölülerin, usulünce gömülemeyen hayaletlerin ülkesidir.

110 yıllık çoraklık

Tehcir, soykırım ve asimilasyon 110 yıllık bir çoraklıkla bizi baş başa bıraktı. Evet baş başayız maalesef, gerçeklerin peşinden gitmeye çalışan bir avuç insanız. Çorak ülkenin izleyici kalmaya alıştırılmış toplumunda demokratik bir gelecek hayalinin 110 yıllık soykırım acısıyla yüzleşmekle alakalı olduğunu her 24 Nisan’da söylemeye çalışıyoruz. Ancak birlikte yas tutabilirsek iyileşeceğiz.

Soykırım insan onurunu yok sayan, zaman aşımına uğramayan bir insanlık suçu. Bir topluluğu köklerinden koparmak, yaşam alanlarını silmek ya da yaşam alanlarına el koymak ve bu acıları inkâr politikasına dönüştürmek çoraklıktan başka ne getirir? İnkâr da insan hakları ihlalidir; çünkü kötülüğü cesaretlendirir. Hakikatle yüzleşilmeyen çorak ülkede adaletin esamesi okunur mu?

24 Nisan’da katledilen, direnen, dünyanın dört bir yanına savrulan ama o cehennem günlerinden çıkmayı başaran ve hayatta kalma mücadelesinden asla vazgeçmeyen Ermenileri saygıyla anıyorum.

Ve belki diyorum, belki bir gün Çorak Ülke yüzleşmeyle, adaletle ve umutla yeşerir.

Agos

KÜLTÜR-SANAT