Türkçe | Kurdî    yazarlar
Soykırım öncesi – Soykırım sonrası

2025-09-16

Rosalino Levantino

Yezîdîler’e IŞİD tarafından yapılan soykırımın izleri silinmediği gibi, huzura kavuşamamış Sincar halkı neden memleketini terk etmek zorunda kalıyor?

Küçücük bir çocukken kaçırılmış olan Sincar’lı Reşîd Suriye’de IŞİD’in zindanlarında tutulmuş, korkunç hadiselere şahit olmuş, mütemadiyen dayak yemiş; hatta o yaşta radikal İslamcı örgütün militanı olması için kendisine baskı yapılmış.

Tüyler ürpertici zindanda yanında olan annesi bunun üzerine oğlunun sağ koluna babasının adını dövme olarak kazımış, bu da teröristlerin hınçlanmasına sebep olmuş. Annesi bu hareketi günün birinde IŞİD’e kendini kaptırırsa Reşîd’in kim olduğunu unutmaması amacıyla yapmış. Fanatik İslamcılar çocuğu kolunu kesmekle tehdit etmiş ve daha da fazla dövmüş.

İlk kapatıldıklarında mevzubahis zindanda 600 kişi olduklarını, zamanla sayılarının takriben 100 çocuk ve 53 kadına düştüğünü aktarıyor travmalı Reşîd. Kadınlar ve kız çocuklarıyla beraber oğlan çocuklarının da köle olarak satıldığını hatırlıyor. Kız kardeşlerinden Rîyaşîn’in 10 seneyi aşkın bir süredir evine dönmemiş olması Reşîd’i ve ailesinin tamamını kahreden açık bir yara.

Sincar ve çevresindeki köylerde artık insanlar yıkıntıların arasında da olsa normal hayatlarına dönmeye çalışıyor, fakat mazinin izleri o kadar derin ki, neredeyse her muhabbette “soykırım öncesi” ifadesi geçiyor ve allak bullak olmuş coğrafyada “soykırım sonrası” belli ki pek parlak bir istikbale işaret etmiyor.

Huzursuz ergen Reşîd de büyüyüp olgunlaştıkça ferahlayacağına sanki daha kötümser bir karakter haline geliyor ve memleketini terk etme planları yapmaya başlıyor.

Güvenlik boşluğu tesadüfi mi?

"Sincar’lı Çocuk Reşîd (Rashid, l’enfant de Sinjar/Rashid, the boy from Sinjar) "adlı belgesel sayesinde hayatta kalabilmiş Yezîdîler’in yaralı benliklerine ve altüst olmuş coğrafyalarına bir nebze nüfuz edebiliyoruz. Adını hem yönetmen hem de senaryo yazarı hanelerinde gördüğümüz kadın sinemacı Jasna Krajinovic dört seneyi aşkın bir süre boyunca filmin kahramanı Reşîd’i izliyor ve ergenlikten erişkinliğe geçişini teferruatıyla aktarıyor.

2025 Belçika, Fransa ortak yapımı 80 dakikalık belgesel Visions du Réel’de dünya prömiyerini gerçekleştirdikten sonra, en başta DOK.fest München’de olmak üzere muhtelif festivallerde ödüllendirilmiş, akabinde bilhassa Fransa ve İtalya’da da çeşitli etkinliklerde boy göstermişti.

Filme hâkim olan genel atmosfer ağır, özellikle Türkiye kaynaklı IHA saldırılarından ötürü de tekinsiz. Zaten tüm bölgede öyle bir belirsizlik baskın ki halk IŞİD’in tekar katliamlara girişebileceğini tahmin ediyor ve diken üstünde yaşamaktan İllallah diyor. Nefretin tekrar yükselişte olduğu coğrafyada Yezîdîler kendilerini koruyacak birilerine muhtaç olduklarını sık sık ifade ediyorlar.

Filmdeki bir televizyondan yayınlanan haberlerde, tam da o günlerde bir toplu mezarda 57 kişinin kemiklerinin bulunduğunu duyuyor, akabinde Sincar ve çevresinde o ana kadar teşhis edilmiş toplu mezar sayısının 85 adet olduğunu öğreniyoruz.

Sincar merkezine Reşîd ve arkadaşlarının ziyaretleri sırasında, Yezîdîler’in IŞİD’e karşı mücadelesinde mühim rol yükledikleri Mam Zêkî’ye atfedilmiş abide dışında, savaş kahramanlarının yol boyunca şehrin elektrik direklerine muntazaman asılmış fotoğraflarını görüyoruz.

Asırlardır Yezîdîler’in memleketi olan coğrafyadan 300 bin kişinin göç etmek zorunda kaldığı ve halen 2.763 kişinin kayıp statüsünü sürdürdüğü de filmde bize verilen sayısal malumattan.

Ekip özenle bezdirilir

Yönetmen Jasna Krajinovic filmi çekerken hem duygusal, hem de teknik açıdan epey zorlandığını belirtiyor. Belgesel çekimi için otoriteler tarafından öngörülen tüm izinlerin kusursuzluğuna rağmen sık sık film ekibi olarak kontrollere maruz kaldıklarını, doğruya doğru, güvenlik kuvvetlerinden epey muzdarip olduklarını aktarıyor.

Paranoyanın had safhada olduğu gergin coğrafyada Reşîd veya ailesine bunca vakit ve enerji ayırmasına pek mana verememiş, hatta alaycı tavırlar takınmışlar.

Ayrıca filmde ne zaman kara yolunda bir kontrol noktasından veya bir karakolun önünden geçilse kameraların durması gerektiği ekibe ısrarla hatırlatmak zorunda kalınıyor.

Herkes tarafından sevilen filmin esas oğlanı Reşîd’i babasıyla fırıncılık yaparken, mutfakta pilav pişirirken, evde yerleri süpürürken, otomobil sürerken izliyor, soykırım öncesinde yarım kalmış eğitimi mevzubahis olduğunda ise tutuk hâlini aşamadığını görüyoruz.

Arapça ve Kürtçe’sini ilerletmesi için ailece gösterilen çaba bir yana, okula devam etmesi mümkün olsa da yaşının büyüklüğünden dolayı kendini kösteklenmiş hissediyor. Yerle bir edilmiş memlekette  kendisinde gördüğü potansiyeli değerlendirecek bir iş bulması neredeyse imkânsız.

Aslında yurdunu terk etmeyi hiç istemiyor, fakat bir Musul ziyareti sırasında Suriye’deki zindanın bir gardiyanının ortalıkta serbestçe dolaştığını görmesi ve zalimin onu seneler sonra tanıyarak ismiyle hitap etmesi bardağı taşıran son damla oluyor.

Ne de olsa Reşîd çevresindeki çocuklardan daima çok farklı bir görüntüye sahipmiş. Kızıl saçlı ve beyaz tenli olmasından dolayı köydeki çocuklar ona “Amerikalı” dedikçe öfke nöbetleri geçirirmiş. Büyükannesi Saira bazı çevrelerde bu ayrıksı hâlinin olumlu biçimde algılandığını ve “Hristiyan” olarak bazı çocuk eğlencelerine ekstra davet aldığını hatırlıyor.

Reşîd ve mensubu olduğu ailenin bir kısmı mülteci statüsünde Avustralya’ya göç ederken, büyükanne Saira’nın yalnız kalışı son darbeyi vuruyor. Hayatı boyunca maruz kaldıklarının yükünü taşıyan büyükannenin coğrafyada nesillerdir yaşananların son şahitlerinden biri olması daha da trajik.

Slovenyalı yönetmen Krajinovic Yezîdî Soykırımı mevzusuna Yugoslavya’nın dağılma sürecinde yaşanmış soykırımı hatırlayarak intibak edebildiğini; İsrail’in halen Filistin’de sürdürdüğü soykırıma da bu vesileyle dikkat çekmeye çalıştığını ifade ederken en azından iyi niyetini ispatlıyor.

Bianet

KÜLTÜR-SANAT