

2025-12-12
Kim ne derse desin, Erdoğan, son 20 yılda ülkede gerçekleşen tarihî bir değişimin ve sosyolojik bir dönüşümün simgesi ve taşıyıcısı olmuş, modernist cumhuriyet modelini ters yüz etmiştir. Muhafazakâr kesim bu faktörü, her tür sosyal-ekonomik girdinin ve hukuk devleti sorunlarının önünde değerlendirmiştir. Bunun önemini muhalif zihinler her zaman hafifsemiştir. Bunları gören, karşı siyaset üreten muhalefet olmadıkça durum pek kolay değişmez.
Ali Bayramoğlu
Ülke siyasetinin yakın geleceğine ilişkin herkesin bir beklentisi, bir tahmini olduğu muhakkak. Bunlar, büyük ölçüde, ilk seçimlerde siyasi iktidar değişimi ile konsolidasyonu fikirleri arasında bölünüyor. Bu tahmin ve değerlendirmelerde temennilerin ve buna endeksli seçici algının önemli bir rol oynadığı açık.
PANORAMATR’nin aylık araştırmalarını karıştırırken Ekim nüshasında, bu değerlendirmelere değen, bir soru ve sonuca denk geldim. “En çok hangi siyasetçiyi beğeniyorsunuz?” diye sormuşlardı araştırmacılar. En başta yüzde 25 ile “Beğendiğim kimse yok” cevabı gelmişti. İkinci sırada ise yüzde 20 ile diğer siyasetçilere oranla açık ara Erdoğan önde yer alıyordu. Onu yüzde 11’le Yavaş, yüzde 8 ile Demirtaş, yüzde 7’yle İmamoğlu, yüzde 6,9’la Özel takip ediyordu. Daha önceki aylarda aynı soru sorulmuş, oranlar değişmiş ama sıralama değişmemişti. “Hiçbiri” ya da “Fikrim yok” diyenleri, hep, yüzde 20-25 arası destekle Erdoğan takip etmiş, en yakın rakibine yarı yarıya fark atmıştı.
Bu oranlar elbet tek başına anlam taşımaz…
Ancak tümüyle de anlamsız sayılmaz. Açık: Memnuniyetsizlik büyük, ancak muhalefette arkasına düşülen bir siyasetçi yok. İmamoğlu’nun beğeni oranının 19 Mart sonrası muhtemelen siyasi engel nedeniyle 3-4 puan gerilediğini buna ekleyelim. Buna karşın Kürt çözümünde toplumda Öcalan görüşmesiyle birlikte milliyetçi mırıltıların yükselmesine, yargı-iktidar ilişkisinin muhaliflerin hayatını git gide zorlaştırmasına rağmen bu iki gelişmenin asli sorumlusu Cumhurbaşkanı Erdoğan, en hafif ifadeyle pek güç kaybetmiyor.
Türkiye son üç yılda Erdoğan üzerinden hukuk düzeninde keyfileşme, siyasi alanda otoriterleşme, iktidarda şahsileşme eğilimleri ve kuvvet temerküzü tartışmalarını yaşıyor. Buna karşın desteğini, gücünü koruyor.
Bu bir paradoks…
Bu paradoksal durumu açıklayacak esas soru sanırım şudur: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ülke serüveninde ifade ettiği nedir? Onu Türkiye’nin siyasi serüveni içinde nereye oturtmak gerekir?
Evet, serüvenin ve paradoksun bir tarafında otoriterleşme bulunuyor.
Peki diğer tarafı?
Burada iki faktörden söz etmek gerekir.
Kim ne derse desin, Erdoğan, son 20 yılda ülkede gerçekleşen tarihî bir değişimin ve sosyolojik bir dönüşümün simgesi ve taşıyıcısı olmuş, modernist cumhuriyet modelini ters yüz etmiştir. Kurucu cumhuriyet modelinin dışladığı, kenarda tuttuğu kesimleri sistemin merkezine taşıyan; kurucu modelin ayrıcalıklı gruplarıyla muhafazakâr, dindar kesimler arasındaki dengeyi sosyolojik bir eşitlenme hamlesiyle kuran; sistemi ve aktörleri buna göre baştan aşağı yenileyen; en önemlisi bu eşitlenme hâlini bir kimlik politikasına dönüştürüp dış politikadan iç politikaya sonuç veren bir özgüven söylemi üretebilen bir siyasetten ve aktörden söz ediyoruz. Ortada muhafazakar sağ kesimin karizmatik liderlerini, liderle özdeş kılınan siyasi kabarma dalgalarını, Menderes’i, Demirel’i, Özal’ı, Erbakan’ı aşan bir durum var.
Muhafazakâr kesim bu faktörü, her tür sosyal-ekonomik girdinin ve hukuk devleti sorunlarının önünde değerlendirmiştir.
Bunun önemini ise muhalif zihinler her zaman hafifsenmiştir.
İkinci faktör de, ilki kadar önemlidir. Bu faktör, Erdoğan’ın muhafazakâr-sağ kitleyi yıllar içinde izlediği siyasetle dönüştürme becerisidir. Laik muhafazakâr kesime inanç enjeksiyonu bu dönüşümün ilk evre ayağıdır. İkinci evre ise güç ve başarı tasavvuruyla siyaseti devletin sırtına yüklemesiyle ürettiği veya üzerine oturduğu, ülkedeki hâkim kimliği ifade eden yeni milliyetçi dalgadır.
Paradoksu işte bunlar açıklar.
Bunları gören, karşı siyaset üreten muhalefet olmadıkça durum pek kolay değişmez.
Serbestiyet
POLITIKA
2025-12-12Çözüm Sürecini Riske Sokan Büyük ve Görünür Engeller
2025-12-09PSK: Uyuşturucu kullanımı geleceğimizi tehdit ediyor
2025-12-07Adil Bakewan: Erdoğan ve Mazlum Abdi anlaştı, sırada Öcalan var
2025-12-07Barzani Karargahı’ndan Bahçeli’ye Yanıt: Eski bozkurt hâlâ koyun postunda
2025-12-06‘Sürecin başarısı toplumsal destekle mümkün’
2025-12-06Kürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız?
2025-12-05PSK: Mesud Barzani’nin Şahsına Yapılan Saldırı Kürt Düşmanlığının Dışa Vurumudur
2025-12-01Bayram Bozyel: Gelinen aşamada Kürt yükselişi durdurulamaz
2025-11-25PSK: Kürd kadınları iki kat baskı altında yaşamaktadır
2025-11-25Yeni Çözüm Süreci: Bir Devlet Projesinin Anatomisi
2025-11-24Türkiye’de barışı yeniden öğrenmek
2025-11-24Küçük ‘adımlar’, büyük hesaplar:
2025-11-18Muhsin Batur’un gerisine düşmek…
2025-11-17Yargı Ülkesine de Adalet Lazım!
2025-11-17Arzu Yılmaz: 7 Ekim Türkiye’nin Kürtlerle Diyalog Sürecini Hızlandırdı
2025-11-15Amberin Zaman: Türkiye Suriye’de bir sonuca varılmadan içeride de adım atmak istemiyor
2025-11-14PSK: İdamının 87. Yıldönümünde seyit Rıza ve Dersim katliamını Unutmadık
2025-11-13PSK: Seçim Sonuçlarının Irak’ta Federal Sistemin Eksiksiz İşlemesine Vesile Olmasını Umuyoruz
2025-11-12AKP’nin Altılı Masası
2025-11-12Arzu Yılmaz: Türkiye Şam’da, Kürtlerin etkisini azaltma noktasında başarısız oldu