

2025-12-19
DEM Parti’den “süreci taçlandıracak” anayasal değişiklik, Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu, yerinden edilenlere tazminat önerileri
Özgecan Özgenç
Meclis’teki çözüm komisyonuna partilerin önerilerini Medyascope tüm detaylarıyla inceliyor. DEM Parti’nin en geniş dönüşüm önerilerine yer veren 99 sayfalık raporu ile dosyayı açıyoruz. Öcalan adının 100 kez, Demirtaş ve Yüksekdağ’ın -dava örnekleri dışında- bir kez anıldığı rapor, 2013-2015 yılları arasında yürütülen çözüm sürecine “çoklu nedenlerle bittiği” şeklinde kısaca değinmekle yetindi. Öncelikle “özgürlük alanlarını genişletecek” hukuki reformlar ve Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu kurulması talep edildi. “Anayasal değişikliklerle sürecin taçlandırılacağı” belirtilirken, Anayasa’nın üç maddesinde değişiklik önerildi.
TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, dinleme faaliyetlerini tamamlamasının ardından oluşturulacak nihai rapor için hazırlanıyor. DEM Parti, MHP, TİP, EMEP ve DSP kendi önerilerini Meclis Başkanlığı’na iletti, CHP ve AKP’nin ise hafta sonuna kadar raporlarını sunması bekleniyor.
Medyascope, 5 Ağustos 2025’ten bu yana çalışmalarını sürdüren komisyona hangi partinin ne önerdiğini tüm detaylarıyla inceliyor. İlk olarak DEM Parti’nin altı bölümden oluşan, 99 sayfalık raporunu ele alıyoruz.
DEM Parti ne önerdi?
En kapsamlı ve en geniş dönüşüm önerilerini içeren raporu sunan DEM Parti, “Barış Yasası” olarak tariflediği Demokratik Entegrasyon Yasası ile umut hakkı, geçiş dönemi adaleti, hakikat ve yüzleşme mekanizmalarını açık biçimde önerdi.
Kayyum uygulamalarının sonlandırılması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarının uygulanması, bağımsız yargı, özgür basın, toplumsal denetim, anadilde kamusal hizmetlerin önünün açılması raporun temel başlıkları arasında yer aldı.
Geniş tarihsel arka planın incelendiği ve partinin perspektifiyle tespitler ile önerilerin yer aldığı raporun sonuç bölümünde, barışın büyük dönüşüm ve kazanımlar getireceği şu ifadelerle anlatıldı:
“Barışın toplumsal faydası demokratikleşme alanı ile birlikte; kültürel, sosyal ve insani alanda da derindir. Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü, Türkiye’de Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında ihtiyaç duyulan demokratik cumhuriyet zeminini güçlendirecek; yurttaşlık kavramını eşitlik temelinde yeniden tanımlayarak toplumsal bütünleşmeyi sağlayacaktır. Barış, toplumsal güveni ve dayanışmayı yeniden canlandıracaktır. Çözüm süreci, toplumda birbirinden kopartılmış olan bağları tamir edecek; kültürel çeşitliliği tehdit değil, ortak zenginlik olarak konumlandıracaktır.”
1921 Anayasası çokluğu tanıyan sözleşme, 1923’ten sonra tersten esen rüzgar
Kürt sorununun tarihsel kökenlerine ilişkin DEM Parti’nin tespitlerini içeren raporun ilk bölümünde; Birinci Meclis ile 1921 Anayasası, dönemin coğrafyasında kalan çokluğun izlerini taşıyan ve bunu tanıyan, tarihsel kurum ve sözleşme olarak değerlendirilirken, Lozan Anlaşması’nın imzalanmasıyla birlikte “rüzgarın tersten estiği”, demokratik eğilimlerin “ulus devletçi müdahalelerle mevzi kaybettiği” ifade edildi.
1925’te Takrir-i Sükûn Kanunu ve Şark Islahat Planı ile birlikte Kürt meselesinin çok daha sert bir iklime alındığı, Kürt varlığının “terbiye edilecek ya da tasfiye edilecek” bir fazlalık olarak kodlandığı ve şiddetle bastırılan isyanların “Kürtlerin kolektif hafızasında devlete karşı derin bir güvensizlik ve travmanın milatları” olduğu da sorunun tarihsel kökenleri arasında tariflendi.
2013-2015 çözüm sürecini bitiren üstü kapalı “çoklu nedenler”
Rapor, Osmanlı’dan Cumhuriyet’in kuruluşuna, 12 Eylül 1980 darbesi ile Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nin Kürt siyasal hareketine etkisine, kapatılan Kürt partilerine, geçmiş ateşkes girişimlerine yer verirken, 2013-2015 yılları arasında yürütülen çözüm sürecine “çoklu nedenlerle bittiği” şeklinde kısaca değinmekle yetindi. Ardından 1 Ekim 2024’te başlayıp devam eden süreç “Barış ve Demokratik Toplum” başlığıyla incelendi, Öcalan’ın silah bırakma çağrısı yaptığı 27 Şubat 2025 tarihi yeni dönemin miladı kabul edildi.
“Demokratik çözüm perspektifi ve barış stratejisinde Abdullah Öcalan’ın rolü” başlıklı ikinci bölümde “En kapsamlı barış denemesi, 2013–2015 Çözüm Süreci olmuştur” dendi ancak yine detaylandırılmadı. 2023 Nevroz’unda okunan Öcalan’ın mektubu çerçevesinde kısaca anılan süreçte çatışmasızlığın ve yoğun müzakereler sonucu 2015 Dolmabahçe mutabakatının sağlandığı belirtilirken “Fakat süreç 2015 sonrası çoklu nedenlerle dağılmış ve ağır çatışma yıllarına geri dönülmüştür” denildi.
“Baş muhatap” Öcalan: Adı 100 kez geçti, umut hakkı istendi
DEM Parti, PKK lideri Abdullah Öcalan’ı yalnızca bir aktör olarak değil, sürecin tarihsel ve siyasal muhataplarından biri olarak konumlandırdı ve tam 100 kez adı geçen raporda, Öcalan’ın süreçteki baş muhatap rolünün güçlendirilmesi istendi. Komisyon üyelerinin 24 Kasım 2025’te Öcalan ile görüşmesi de raporda “Kürt sorununa çözüm iradesinin gücünü arttırarak Komisyon’un yasal ve meşru zeminini güçlendirmiş ve çözümün muhatabiyetini bir kez daha netleştirmiştir” diye anıldı.
Hukuki düzenlemelere ilişkin üçüncü bölümde de “Öcalan’a yönelik hukuki yaklaşım, aynı zamanda Kürt halkına yönelik hukuki yaklaşımı da yansıtmaktadır” denilerek umut hakkı/ilkesi hatırlatıldı. Umut hakkı raporda “Ömür boyu hapis cezası alan mahpusların cezalarının belirli bir süreden sonra gözden geçirilmesini ve yeniden serbest kalma ihtimaline erişmelerini güvence altına alan evrensel bir hukuk ilkesi” olarak anlatıldı. AİHM ve Bakanlar Komitesi’nin konuyla ilgili kararlarına atıfla umut hakkına dair düzenlemenin TBMM’nin anayasal yetki ve sorumluluğunda olduğuna işaret edildi.
Öcalan için fiziki özgürlük istenen raporda, “Öcalan, sürecin gereklilikleri ve barışın toplumsallaşması açısından dilediği heyetlerle, kişilerle ve basın mensuplarıyla görüşebilmelidir. Bu aşamada ve umut ilkesi hayata geçirilinceye kadar özgür çalışma, erişim, barınma ve iletişim koşullarının sağlanması gereklidir” denildi.
Barış Yasası: Silah bırakanlara ve süreçte rol alanlara hukuki güvence
“Çözümün hukuki altyapısı: Barış yasası ve demokratik entegrasyon” başlıklı üçüncü bölümde geçiş dönemi için; kendini feshederek silah bırakan örgütün mensuplarının durumunu düzenleyen, bu çerçevede ceza mevzuatının gözden geçirilmesini öngören özel bir kanuni çerçeve sunacak “Demokratik Entegrasyon Yasası, özü itibarıyla bir Barış Yasası” önerildi. Barış Yasası’nın belirli bir amaca özgülenmiş ve bütüncül olma ilkelerine dayanması gerektiği belirtildi. Ayrıca şu ifadelere yer verildi:
“Silah bırakan örgüt mensuplarının kamusal alana entegrasyonu amacıyla; talepleri hâlinde sağlık hizmetlerinden yararlanmaları, istihdama katılımlarının sağlanması, sosyal güvenlik haklarının teminat altına alınması, seyahat ve ifade özgürlükleri üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması, kimliklerinin kamusal alanda ifşa edilmemesi ve toplum içinde hedef hâline getirilmemeleri gibi hususlarda gerekli tüm koruyucu tedbirler alınmalıdır. Yasanın kapsamı, barış sürecinde rol alan medya, sivil toplum, siyaset ve diplomasi aktörlerinin de yasal güvence altına alınmasını içermelidir. Bu bağlamda, barış sürecine katkı sunan tüm kişi ve kurumların faaliyetleri, sonradan cezalandırma konusu yapılamayacak şekilde korunmalıdır.”
Demirtaş ve Yüksekdağ adları tek yerde geçti
Güvenlikçi pratiklerin sona erdirilmesi talebi de raporda yer aldı. Bu çerçevede “Terörsüz Türkiye Süreci” gibi güvenlik merkezli ifadeler yerine, barışı ve çözümü esas alan bir dil benimsenmesi; ifade özgürlüğünün güvence altına alınması; Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde zırhlı araçlarla devriye uygulamasına son verilmesi; kara mayınlarının temizlenmesi için acil eylem planı; “infaz yakma” uygulamalarına son verilmesi; çatışmalı dönemler için görevlendirilen özel harekât birliklerinin geri çekilmesi; kamu yöneticileri ile güvenlik bürokrasisinin barış sürecinin gereklerine uygun olarak gözden geçirilmesi; yeni karakol inşaatlarından vazgeçilmesi; belediyelerin Kürtçe hizmetlerinin önünün açılması; Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan sınır kapılarının açılması ve bölgesel normalleşmeye katkı sunulması gerektiği ifade edildi.
Kayyum uygulamasına son verilmesi istenirken, 2016’daki OHAL’den bu yana kayyum atanan belediyeler sıralandı. Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen İçişleri Bakanı’na tanınan yetkiye dayanarak kayyum uygulamasının sürdürüldüğü ve yerine kayyum atanan belediye başkanlarının göreve iadesinin “barış ve demokratikleşme sürecine güven kazandırmak bakımından zorunlu ve ertelenemez bir adım” olduğu vurgulandı.
AYM ve AİHM kararlarının uygulanması noktasında örnek kararlara değinilirken, “toplumsal rızayı ve güveni arttıracak adımlar” çerçevesinde “Başta Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Can Atalay, Osman Kavala olmak üzere politik nedenlerle yargılanan ve içeride tutulan tüm mahpuslar tahliye edilmelidir” denildi. Bu cümle, dava örneklerinin dışında eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ’ın adının geçtiği tek yer oldu.
Barış Akademisyenleri için talepler, yasalarda özgürlükçü reformlar
Raporda somut öneriler sunularak ve madde madde incelenerek Türk Ceza Kanunu (TCK), Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ve İnfaz Kanunu’nda özgürlükçü reformlar yapılması, Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) ise “mükerrer ve keyfî cezalandırma alanları yaratması ve infazda ayrımcılığı kalıcı hâle getirmesi nedeniyle” kaldırılması gerektiği belirtildi. Ayrıca TCK’da ifade özgürlüğünü, toplanma ve gösteri hakkını kısıtlayan maddelerin değişmesi, dolaylı örgüt üyeliği tanımlamasına son verilmesi, vicdani ret hakkı tanınarak halkı askerlikten soğutma suçunun yürürlükten kaldırılması gibi öneriler de sıralandı.
Temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren uluslararası sözleşmelerin yürürlüğe girmesi, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra OHAL KHK’larının yol açtığı hak kayıplarının incelenmesi, Barış Akademisyenleri’nin her türlü zararları karşılanarak tüm haklarıyla görevlerine iade edilmeleri, mevzuat ve içtihattan “iltisak” ve “irtibat” kavramlarının çıkarılması, temel hak ve özgürlüklere aykırı tüm düzenlemelerin yürürlükten kaldırılması önerildi. Barış Akademisyenleri’nin uğradığı hak ihlallerine ilişkin tablo da rapora eklendi.
Barışın toplumsallaşması: Yerinden edilenlere tazminat, Şeyh Said’in mezarının açıklanması
Barışın toplumsallaşması ve barış kültürünün kalıcı biçimde oluşabilmesi için eğitim müfredatına barış eğitiminin dâhil edilmesi, cezasızlıkla mücadelede adımlar atılması, koruculuk sisteminin kaldırılması, boşaltılan köylerin yerleşime açılması ve yerinden edilenlere tazminat ödenmesi önerildi.
Gerçek anlamda geçmişle yüzleşmenin sağlanabilmesi için “Hakikat ve Adalet Komisyonu” kurulmasının zorunlu olduğu ifade edildi. Ayrıca “yas hakkı” kapsamında tespit edilebilen toplu mezarların usulüne uygun olarak açılması ve kimliklendirme çalışmalarının yapılması, kimsesizler mezarlıklarında bulunanların kimliklendirilmesi gibi öneriler de raporda yer aldı. Gözaltında kayıpların bulunması, faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması, “utanç müzesi” olması önerilen Diyarbakır 5 No’lu Askerî Cezaevi gibi hafıza mekanlarının oluşturulması, Alevilerin, Ezidilerin, Süryanilerin ve Keldanilerin inanç merkezlerinin kendi topluluklarına devredilmesi ve korunması da raporun gündemindeydi.
Ayrıca “Kürt halk ve inanç önderleri” olarak raporda anılan Şeyh Said ve arkadaşları, Seyit Rıza ve arkadaşları ile Said Nursî’nin mezar yerlerinin açıklanması talebi de dillendirildi.
Geçiş hukuki mimarisi ve eşit yurttaşlık
Dördüncü bölümde ise “Çözümün hukuki inşası: Yasal düzenlemeler, demokrasi ve özgürlük alanlarının sağlanması” başlığıyla anayasa değişikliği gerektirmeden özgürlük alanlarını genişletecek “geçiş hukuku mimarisi” tariflendi. Ancak Kürt sorununun nihai olarak “yeni, demokratik ve çoğulcu bir anayasa ile çözüme kavuşacağı” da belirtildi. Tüm vatandaşların eşit yurttaşlığın gereklerini benimsemesi için hukuki, ayrıca ekonomik ve sosyal düzenlemelere dair öneriler sıralandı.
Eşit yurttaşlık hakkının önemli boyutlarından biri olarak inanç özgürlüğünün güvence altına alınması, Alevilerin eşit yurttaşlık taleplerinin karşılanması, zorunlu din dersinin kaldırılması, cemevlerinin ibadethane statüsünün tanınması ve kamuda Alevilerin üst düzey görevlerde adil temsilini sağlayacak pozitif önlemlerin alınması ilk etapta gerçekleştirilebilir ve toplumsal barışa doğrudan katkı sunacak adımlar olarak değerlendirildi.
Demokratik siyasete katılımın önündeki engelleri kaldırmak için siyasi partiler hukuku, seçim mevzuatı ve örgütlenme özgürlüğünü düzenleyen yasalarda kapsamlı değişiklikler önerildi.
Yerel yönetimlere idari özerklik talebi
Demokratik toplumun inşasının öncelikle yerelden başlaması gerektiği anlatılırken, kayyum politikaları “vesayetçi devlet anlayışının bir uzantısı” olarak adlandırıldı. Yerel yönetimlerin idari ve mali özerkliğini güvence altına alan Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şart belgesine konulan çekincelerin kaldırılması, yerel yönetimlerin mali ve idari özerkliğinin güçlendirilmesi talep edildi.
Eşbaşkanlık sistemi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin, ekolojik yaklaşımın, kent hakkının ve katılımcılığın benimsendiği yerel yönetim modeli anlatılarak, bu öneriler çerçevesinde yerel yönetimler mevzuatı için önerilen değişikliklere de raporda yer verildi.
Anadilde eğitim ve Kürtçe kamu hizmetleri
Türkiye’nin anadil hakkını güvenceye almadığı, ilgili uluslararası sözleşmelere çekince koyduğu ve bu konudaki hukuki engellerin kaldırılması gerektiği belirtildi. Anayasa’ya göre eğitim dilinin Türkçe olduğu hatırlatılarak, “Anadilinde eğitimin önündeki yasal engeller kaldırılmalı; anadilinde ve çok dilli eğitim modelleri geliştirilmelidir. Milli Eğitim Temel Kanunu, İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Yabancı Dil Eğitimi Kanunu, Özel Öğretim Kurumları Kanunu ve Yükseköğretim Kanunu, anadili hakkını tanıyacak ve örgün eğitimde Kürtçe başta olmak üzere diğer dillerin eğitim dili olabilmesini mümkün kılacak şekilde değiştirilmelidir” denildi.
Ayrıca sağlık, yargı ve kamu hizmetleri ile medya, kültür ve yayıncılık alanlarında anadilin kullanılması için gerekli düzenlemelerin yapılması istendi. Dil ve kültür alanında kısa vadede somut adımlar olarak; Meclis tutanaklarında Kürtçe ifadelerin tutanaklara “bilinmeyen dil” değil, Kürtçe olarak kaydedilmesi; Kürt nüfusun yoğun olduğu yerlerde ulaşımda Kürtçe anons; kamu kurumlarının internet sitelerinde Kürtçe dil seçeneği; “Kürdoloji Enstitüsü” kurulması; Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki üniversitelerle akademik işbirliklerinin geliştirilmesi gibi öneriler de rapora eklendi.
Kadınların barışı: “İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden taraf olunmalı”
Geçiş sürecinin yalnızca silahsızlanma ve hukuki düzenlemelerle sınırlı olamayacağı, toplumsal cinsiyet eşitliği programını da içermek zorunda olduğu ifade edilen raporda, önerilen tüm “Demokratik Entegrasyon Yasaları” ile geçiş hukuku reformlarının cinsiyet özgürlükçü perspektifle gözden geçirilmesi gerektiği kaydedildi. İstanbul Sözleşmesi’ne yeniden taraf olunması ve 6284 sayılı Kanun’un etkili biçimde uygulanması da barış sürecinin olmazsa olmaz bileşeni olarak ele alındı.
Gençliğin de sürecin öznesi olduğu ifade edilerek “TBMM bünyesinde tüm siyasi partilerin temsil edildiği bir ‘Gençlik, Hakikat ve Barış Komisyonu’ kurulmalı; gençlerin ifade özgürlüğü, barışçıl gösteri hakkı ve nefret söyleminden korunması güvence altına alınmalıdır” denildi.
Raporda çocuklar da unutulmadı, kapsamlı önerilerle sürece çocukların sesi, deneyimi ve taleplerinin dahil edilmesi istendi. Bu kapsamda son 50 yılda çocuklara yönelik yaşam hakkı ihlalleri, zorla yerinden etmeler, asimilasyon politikaları, işçileştirme ve yoksullaştırma pratiklerini kayıt altına almak üzere “Çatışma ve Çocuk Hakikati Komisyonu” kurulması ve bulgularını TBMM’ye sunması önerildi. “Çocuk yararına adalet ilkeleri” zorunlu hale getirilerek, slogan atma, taş atma gibi eylemler nedeniyle çocukların “örgüt suçu” ile yargılanmasına son verilmesi, bu alanlarda onarıcı adalet ve toplumsal diyalog mekanizmalarının esas alınması istendi.
“Cumhurbaşkanına hakaret, yanıltıcı bilgiyi yayma gibi maddeler kaldırılsın”
Rapor, ifade özgürlüğünü geri kalan tüm hukuki düzenleme ve değişikliklerin öncülü olarak tariflerken; Anayasa, TCK, TMK, Basın Kanunu gibi en az 17 ayrı kanunda ifade özgürlüğüne aykırı kısıtlamalar olduğunu kaydetti.
Terörle Mücadele Kanunu’nun tamamen kaldırılması istenirken, Türk Ceza Kanunu’nun “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama”, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma”, “Cumhurbaşkanına hakaret”, “Devletin egemenlik alametlerini aşağılama”, “Halkı askerlikten soğutma” gibi maddelerinin kaldırılması ya da yeniden düzenlenmesi gerektiği belirtildi.
Ayrıca sınıfsal ve bölgesel eşitsizlikleri üreten kapitalist ekonomi-politik yapının da dönüşmesi; barış sürecinin başarıya ulaşması için emekçiler ve yoksullar lehine kamusal yatırımlar, kooperatifçi ve dayanışmacı ekonomi modellerinin öne çıkarılması gerektiği kaydedildi.
“Süreci taçlandıracak” anayasa değişikliği önerisi
Raporun beşinci bölümünde Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu dinlemelerinde açığa çıkan sonuçlar ele alındı. Raporun genelinde verilen mesajlar üzerinde durulurken, “Süreci taçlandıracak anayasal değişiklikler yapılmalıdır” denildi.
Buna göre anadilinde eğitim için 42. maddede, vatandaşlık tanımı için 66. maddede ve idari vesayet için 127. maddede düzenlemelere gidilmesi gerektiği ifade edildi. Ayrıca, Anayasa’nın başlangıç bölümünün “barış odaklı bir dille” yeniden yazılması gerektiği de eklendi.
Ancak DEM Parti yöneticileri, Anayasa değişikliği her gündeme geldiğinde Anayasa’nın ilk dört maddesiyle ilgili bir tartışmaları olmadığının da altını çizdi.
“Sürecin samimiyet testi” için somut adımlar
DEM Parti’nin “Barış ve Demokratik Toplum Buluşmaları” adıyla yaptığı toplantılardan çıkan tespit ve öneriler, raporun altıncı bölümünde ele alındı. AYM ve AİHM kararlarının eksiksiz uygulanması, özellikle ifade ve örgütlenme özgürlüğü, adil yargılanma ve inanç özgürlüğü alanlarında verilen kararların gecikmeksizin hayata geçirilmesi “sürecin samimiyet testi” olarak değerlendirildi.
Umut hakkının tanınması ve ağırlaştırılmış müebbet rejiminin insan hakları standartlarına göre yeniden düzenlenmesi; hasta mahpusların tahliye edilmesi; süreci tıkayan siyasal saiklerle yürütülmüş davalar ve rövanşist cezaların tüm sonuçlarıyla birlikte ilga edilmesi, hem barış sürecinin “hukuki normalleşme” boyutunu somutlaştırması hem de toplumda sürece dair olan güveni arttırması bağlamında önemli olarak değerlendirildi.
Raporun önerilerinden biri olarak “Hakikat ve Yüzleşme Komisyonu” da, sivil bir yapıdan oluşması, katliam ve ağır hak ihlallerinde devletin rolünü araştırmakla görevli olması ve hedefinin yalnızca “gerçeği açığa çıkarmak” değil, bir daha tekrara izin vermeyecek bir yüzleşme ve cezalandırma politikasının çerçevesini çizmek olması gerektiği şeklinde detaylandırıldı. Ayrıca “Ülkenin hafızasında derin izler bırakan katliam ve pogromlar, ‘insanlığa karşı suç’ olarak ele alınmalı, zaman aşımı uygulanmamalı ve kapatılmış dosyalar yeniden açılmalıdır” denildi.
Medyascope
POLITIKA
2025-12-19Prof. Bozarslan: Bir sözleşmeye ihtiyaç var
2025-12-19Bursaspor başkanının açıklaması üzerine
2025-12-19PSK: Maraş’ın Yarası Kanamaya Devam Ediyor!
2025-12-18PSK: Leyla zana’ya Edilen Hakaret Ve Küfürler Halkımıza Edilmiştir!
2025-12-1510 Mart Mutabakatından Kim Ne Anlıyor, Neyi Hedefliyor?
2025-12-14Adalet, Dostlar Arasında Paylaşılan Bir Ganimet Değildir
2025-12-12Çözüm Sürecini Riske Sokan Büyük ve Görünür Engeller
2025-12-12Erdoğan Türkiye’nin siyasi serüveni içinde nereye oturuyor?
2025-12-13Saçmalamak Suç Değildir
2025-12-09PSK: Uyuşturucu kullanımı geleceğimizi tehdit ediyor
2025-12-07Adil Bakewan: Erdoğan ve Mazlum Abdi anlaştı, sırada Öcalan var
2025-12-07Barzani Karargahı’ndan Bahçeli’ye Yanıt: Eski bozkurt hâlâ koyun postunda
2025-12-06‘Sürecin başarısı toplumsal destekle mümkün’
2025-12-06Kürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız?
2025-12-05PSK: Mesud Barzani’nin Şahsına Yapılan Saldırı Kürt Düşmanlığının Dışa Vurumudur
2025-12-01Bayram Bozyel: Gelinen aşamada Kürt yükselişi durdurulamaz
2025-11-25PSK: Kürd kadınları iki kat baskı altında yaşamaktadır
2025-11-25Yeni Çözüm Süreci: Bir Devlet Projesinin Anatomisi
2025-11-24Türkiye’de barışı yeniden öğrenmek
2025-11-24Küçük ‘adımlar’, büyük hesaplar: