

2025-12-10
Pelin Ünker
Türkiye'nin de taraf olduğu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 77'inci yaşına girdi. 10 Aralık İnsan Hakları Günü'nde eşit ve devredilemez haklar Türkiye'de ne durumda?
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, 10 Aralık 1948'de kabul edildiğinde herkesin yalnızca insan olduğu için sahip olduğu temel hakları güvence altına almayı amaçlıyordu. Türkiye'nin de taraf olduğu bu metin, yaşama hakkından adil yargılanmaya, ifade özgürlüğünden barınma, sağlık ve eğitime kadar geniş bir çerçeve sunuyor.
Bildirgenin kabul edildiği gün 10 Aralık, bu tarihten beridir de İnsan Hakları Günü olarak anılıyor.
Ancak 2025 itibarıyla sahaya, sivil toplum kuruluşlarının raporlarına ve mahkeme dosyalarına bakıldığında, insan haklarını garanti altına almayı öngören bildirgenin Türkiye'de günlük hayatta karşılığını bulmakta zorlandığı görülüyor.
Yaşama hakkı: Koruma var, cinayet bitmiyor
"Herkesin yaşama hakkı, kişi özgürlüğü ve güvenliği vardır."
Türkiye'de yaşama hakkının en ağır ihlal alanlarından biri kadın cinayetleri olmaya devam ediyor.
Kadın örgütlerinin 2025 yılına ilişkin verilerine göre, kadın cinayetlerinin büyük bölümü yine "koruma kararı olmasına rağmen" işlendi. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'nun raporlamasına göre Kasım 2025 itibarıyla bu yıl en az 264 kadın cinayeti, 269 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Sivil toplum, "koruma var ama yaşam güvencede değil" eleştirisini sürdürüyor.
İş cinayetleri de yaşam hakkı ihlalinin bir başka yüzü. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre her yıl yüzlerce işçi, büyük bölümü önlenebilir nedenlerle hayatını kaybediyor. Bu yılın 11 ayında en az 1956 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Madenler, inşaatlar ve tarım sektörü, ölüm oranlarının en yüksek olduğu alanlar arasında yer almaya devam ediyor.
Deprem bölgesinde ise yıkılan binalara ilişkin açılan davaların önemli bir kısmında hâlâ karar çıkmadı ve 11. Yargı Paketi'ndeki infaz indiriminden "olası kastla insan öldürme" ve "taksirle ölüme sebebiyet verme" maddelerinden yargılanan deprem davası sanıkların yararlanacak olması, devletin yaşamı koruma yükümlülüğünün yargısal karşılığının sorgulanmasına neden oluyor.
İşkence ve kötü muamele yasağı
"Hiç kimse işkenceye, zalimane, insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye tabi tutulamaz."
Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) raporlarında, gözaltında kötü muamele ve işkence iddialarının azalmadığına dikkat çekiliyor. Çıplak arama, kelepçeli muayene, cezaevlerinde havalandırma ve iletişim kısıtlamaları, işkence yasağı kapsamında en sık dile getirilen ihlal türleri arasında.
Bu başlığın en görünür örneklerinden biri, 2024 ve 2025'te İstanbul Saraçhane çevresinde düzenlenen protestolara yönelik polis müdahaleleri oldu. Gözaltına alınan öğrenci ve yurttaşlar, darp, kelepçeli bekletme ve sağlık hizmetine geç erişim gibi uygulamaları anlattı. Hak örgütleri bu müdahaleleri, bildirgenin 5. maddesi kapsamında "kötü muamele" olarak değerlendirdi.
Cezaevlerinde hasta mahpusların tedaviye erişememesi de aynı başlık altında yaşam hakkıyla iç içe geçen bir sorun alanı olmaya devam ediyor. Tahliye taleplerinin büyük bölümü Adli Tıp Kurumu raporları gerekçe gösterilerek reddediliyor.
İHD'nin tespitlerine göre Türkiye hapishanelerinde 161'i kadın, 1251'i erkek olmak üzere en az 1412 hasta mahpus bulunuyor. Bu kişilerin 335'i "ağır hasta" olarak tanımlanıyor. Bu grubun içindeki 230 mahpus yaşamını tek başına sürdüremeyecek durumda; 105 mahpus ise günlük hayatını sürdürebilmek için desteğe ihtiyaç duyuyor.
Düşünce, ifade, toplantı ve örgütlenme özgürlüğü
"Herkesin düşünce ve ifade özgürlüğü vardır."
"Herkes, barışçıl toplantı ve örgütlenme özgürlüğüne sahiptir."
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği ve DİSK Basın-İş verilerine göre 2024–2025 döneminde gazeteciler hakkında açılan soruşturma ve davalar sürerken, sosyal medya paylaşımları nedeniyle gözaltına alınan yurttaş sayısı da yüksek seyretti. Türkiye Gazeteciler Sendikası 10 gazeteci ve medya çalışanının cezaevinde olduğunu belirtiyor.
Medya Özgürlüğü Acil Müdahale (MFFR) raporuna göre yılın ilk yarısında Türkiye'de 157 medya mensubu veya kuruluşunu ilgilendiren toplam 64 basın özgürlüğü ihlali kaydedildi. İhlallerin en yaygın failleri mahkemeler ve adli kurumlar (yüzde 48,4) olurken, bunları polis ve devlet güvenlik güçleri (yüzde 32,8) izledi.
Öte yandan basın ve ifade özgürlüğü alanında çalışan sivil toplum kuruluşlarına göre Radyo ve televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) eleştirel televizyon kanallarına uyguladığı ağır para cezaları, yayın yasakları ve ekran karartmaları kamuoyunu bağımsız seslere erişmekten mahrum bırakıyor. Basın İlan Kurumu'nun (BİK) kamu ilanlarının dağıtımındaki kısıtlayıcı kriterleri, yerel ve bağımsız medya kuruluşlarının ayakta kalma mücadelesini zorlaştırıyor.
1 Mayıs, 8 Mart, 25 Kasım ve Onur Yürüyüşleri gibi barışçıl eylemlere yönelik yasaklar ve polis müdahaleleri, toplantı ve gösteri hakkının düzenli olarak sınırlandığını gösterdi.
Son dönemde üniversitelerde yemek zamları, yurt sorunları ve akademik kadro atamalarına karşı yapılan öğrenci eylemleri de benzer biçimde müdahalelerle karşılaştı. Öğrenci protestoları sonrasında başlatılan disiplin soruşturmaları ve gözaltılar da ifade özgürlüğü alanının üniversitelere kadar daraldığını ortaya koydu.
Çalışma hakkı
"Herkesin çalışma, işini özgürce seçme ve adil koşullarda çalışma hakkı vardır."
Türkiye'de çalışma hakkının önündeki en büyük yapısal sorunlardan biri kayıt dışılık. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre kayıt dışı istihdam 2025'te hâlâ her dört çalışandan birini aşan düzeylerde. Bu durum, milyonlarca emekçinin sosyal güvenlik, emeklilik ve iş güvencesinden yoksun çalıştığını gösteriyor.
KHK ile ihraç edilenler açısından ise çalışma hakkı yalnızca kamuda değil, özel sektörde de fiilen kısıtlanıyor. Güvenlik soruşturması uygulamaları, birçok kişinin mesleğini sürdürememesine yol açıyor. Sendikalaşma girişimleri nedeniyle işten çıkarılan işçiler de hem çalışma hem de örgütlenme hakkının birlikte ihlal edildiğini anlatıyor.
Yeterli yaşam standardı, sağlık ve sosyal güvenlik
"Herkesin kendisi ve ailesi için sağlık ve esenlik dâhil yeterli yaşam standardına hakkı vardır."
Türkiye'de yoksulluk ve gelir eşitsizliği 2025 itibarıyla daha da derinleşmiş durumda. Açlık ve yoksulluk sınırı, asgari ücretin ve en düşük emekli aylığının çok üzerine çıkmış durumda. Asgari ücret bu yıl sadece ocak ayında açlık sınırının üzerinde kalabildi. Açık sınırı 30 bin liraya yakın seyrederken asgari ücret 22 bin, ortalama emekli aylığı 17 bin lira civarında bulunuyor. Emeklilerin büyük bölümü kira, beslenme, elektrik ve ısınma giderlerini karşılamakta zorlandığını dile getiriyor.
Emekli olduğu tahmin edilen yaşlı bir adam sokakta bir bankta elinde su şişesi ile oturuyor Emekli olduğu tahmin edilen yaşlı bir adam sokakta bir bankta elinde su şişesi ile oturuyor
Yaşlılıkta dinlenme hakkı geçim derdi yüzünden ortadan kalkıyor
Sahadaki tablo, yaşlılıkta dinlenme hakkının fiilen ortadan kalktığını da gösteriyor. Güvenlik görevlisi, temizlik işçisi, tarım işçisi olarak çalışan 65 yaş üstü yurttaşların sayısı giderek artıyor. Türkiye İstatistik Kurumu'na göre 65 yaş ve üstü her 100 kişiden yaklaşık 12'sinin hâlâ çalıştığını gösteriyor. Erkeklerde bu oran yüzde 20'ye çıkıyor.
Sağlık hizmetlerine erişimde ise katkı payları, ilan edilen ilaç yoklukları ve özel hastanelerdeki ek ücretler, tedavi hakkını doğrudan etkileyen bir ekonomik bariyere dönüşmüş durumda.
Eğitim hakkı
"Herkesin eğitim hakkı vardır."
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) ve İSİG verileri, Türkiye'de çocuk işçiliğinin özellikle MESEM uygulamalarıyla daha görünür hale geldiğini ortaya koyuyor. On binlerce çocuk haftanın büyük bölümünü işyerlerinde geçirirken, eğitim hakkı fiilen ikinci plana itiliyor.
ERG'ye göre 2024–25 eğitim-öğretim yılında 15–18 yaş grubunda MESEM'e devam eden öğrenci sayısı 392 bin 887. Açık liselere devam eden ya da hiç okula gitmeyen çocuklarla birlikte örgün eğitimde olmayan çocuk sayısı 1 milyon 470 bin 694'e ulaşıyor.
Deprem bölgesinde konteyner sınıflarda süren eğitim, öğretmen açığı ve okul terkleri de eğitimin sürekliliğini bozuyor. Taşımalı eğitim dışına itilen köy çocukları açısından ise eğitim hakkı coğrafi bir eşitsizlikle sınırlanıyor.
İSİG verilerine göre ise bu yıl şimdiye dek 85 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.
Metin aynı, ihlaller güncel
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi on yıllardır değişmedi. Ancak 2025 Türkiye'sinde kadınlardan çocuklara, mahpuslardan emeklilere, gazetecilerden işçilere uzanan geniş bir kesim için bu metnin güvence altına aldığı haklar, gündelik hayatta sık sık ihlal edilen başlıklara dönüşmüş durumda.
10 Aralık, bu nedenle yalnızca evrensel bir bildirgenin yıldönümü değil; "bu haklar gerçekten herkes için mi" sorusunun yeniden sorulduğu bir gün olarak öne çıkıyor.
DW
2025-12-12Nevşehir'deki çöp evde yaşanan dram:
2025-12-12Raftan indirilen Akbil davasında Erdoğan'a "gizli" beraat
2025-12-11Kayıp Çocuklar Atlası
2025-12-08Devlet yurdunda ölen 5 aylık bebeğin ölümüne dava açıldı
2025-12-0611 yaşındaki engelli çocuk, 7 yıldır güvercin kümesinde tutuluyor!
2025-12-06MESEM: Eğitimin gölgesinde çocuk işçiliği
2025-12-01“Yeni Süreç Ve Batı Kürdistan'daki Gelişmeler” Konferansı Yapıldı
2025-12-01Ekonomik çöküş çeteleşmeyi körüklüyor
2025-12-01Süleymancılar yurdunda çocuğa şiddet
2025-12-01Türkiye’ye getirilen Ukraynalı yetimlere yönelik ihmal ve istismar zinciri
2025-11-29Basın ve ifade özgürlüğü raporunda çarpıcı tablo
2025-11-29Düzenleme değil af
2025-11-24Eski AYM raportörü Prof. Dr. Osman Can: “Yürütme yasamayı yuttu, yargı kırılganlaştı”
2025-11-22Uğur Kaymaz ve babasının öldürülmesinin üzerinden 21 yıl geçti
2025-11-22Katliam dosyasını “itinayla” kapatmak
2025-11-21Okuldan kopartıldılar, çalışırken öldüler...
2025-11-18Cocuk işçi ölümleri artıyor: İSİG verileri endişe verici
2025-11-15İHD’nin 2024 hak ihlali raporu
2025-11-15Bir ekmeğe muhtaç insanların yok oluşunu seyrettik'
2025-11-12Rıfat Bali: Varlık Vergisi toplumsal kıskançlığın yasalaşmış hâliydi