2025-07-14
Casene Mağarası, bu kez bir çatışmanın değil, bir vedanın tanığı oldu. Bu veda, sadece silahlara değil, belleklere kazınmış nice acıya da yönelmiş bir iç çekişti. Yakılan silahlar, geçmişin hatırasına saygı, geleceğe dair bir iddia taşıyor. Kalplerde filizlenen barış, dağların taşlarında tutunacak bir kök arıyor şimdi. Her susan silah, bir annenin yüreğinde eksilen bir korkuya denk geliyor. Barış kolay olmayacak; ama bu kez inanç daha sessiz, daha derin ve daha gerçek. Çünkü mağaraların dili yoktur; ama bu kez onların içinden bir halkın umudu yankılanıyor.
ADEM DEMİR
Hiç kuşkusuz her hikâyenin bir başlangıcı bir de bitişi var. Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) hikâyesi de 47 yıl önce başladı. Yarım asra yakın sürede hepsi acıklı hikâyeler yazıldı. Ocaklara çokça ateş düştü. Nice fidanlar kara toprağın altına girdi. Henüz bıyıkları terlememiş, bir kızın veya bir erkeğin elini tutamamış canlar yok olup gitti.
PKK’nın kuruluş hikâyesine girmeyeceğim. Zira onun hikâyesini herkes kendi açısından değerlendirdi, hatta ezberledi. Kimisi yandaşlık ya da sempatizanlık konforuyla o hikâyeyi yüceltti, kimisi de karşıtlıkla hafızasına nefretle yazdı. Bugüne kadar mesleğim gereği bu hikâyeyi hep yakından takip ettim. Gerek örgüt içinde etkili isimlerle, gerekse PKK’dan ayrıldıktan sonra yeni hayat kuran onlarca kişiyle görüştüm. Söylediklerini, çalıştığım medya kuruluşları vasıtasıyla kamuoyuna yansıttım. Bunlardan bir-iki örnek vermek gerekirse Murat Karayılan ile iki kez, Mustafa Karasu ile de bir kere uzun röportajlar gerçekleştirdim. Elbette çok şey söylediler, kimi sözlerini ise yazılmamak kaydıyla dile getirdiler.
Karayılan’a “Üzerinizdeki elbiselerden bıkmadınız mı” diye sorduğumda hâkî kıyafetini tuttu ve “Elbette bıktım. Artık giymek istemiyorum” demiş ve sözlerini şöyle sürdürmüştü: “PKK 1993’te strateji değiştirdi. Bağımsız Birleşik Kürdistan hayalinden başka bir noktaya geldi. Şimdi önümüzde yeni bir sayfa var. Silahsız, çatışmasız, ölümsüz bir yaşamı biz de istiyor ve arzuluyoruz.”
Karayılan bu sözleri tam 16 yıl önce yine bir çözüm süreci döneminde söylemişti. Silahlara veda sadece çözüm süreçlerinde PKK içinde tartışma konusu olmadı. Daha önce birkaç defa gündeme geldi. İlki 1993’te kamuoyuna yansıdı. Zira Turgut Özal’ın girişimleriyle barışa çok yaklaşılmıştı. Özellikle Abdullah Öcalan’ın yakalandığı 1999 yılının ardından, 2000 ve 2004’te. Bir de eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Güzel şeyler olacak” açıklamasıyla 2009’da başlayan birinci çözüm sürecinde.
“Silahlara veda edelim mi yoksa silahlı mücadeleye hız mı verelim” tartışması nedeniyle çok kopuşlar da oldu. Örgütten ayrılanların onlarcasıyla da görüşmüştüm. Nizamettin Taş, Sarı Sadun, Ebubekir Ataç, Hıdır Sarıkaya, Baki Karer, Şükrü Gülmüş, Selim Çürükkaya ve daha isimlerini yazamayacağım onlarcası. Herkes kendi açısından haklı yönlerini anlatıp duruyor. Ama kaçarı yoktu. En nihayetinde silahlara veda edilecekti.
Şimdi olması tabii ki kötü değil. Ama kafalarda binlerce soru var. En önemlisi de bunca can neden toprağa düştü? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, AK Parti’nin Kızılcahamam toplantısında “Terörle mücadeleye 2 trilyon dolar” harcandığını açıkladı. Peki bu para niye gitti? Eğer bu para ülkenin kalkınmasında kullanılmış olsaydı acaba Türkiye bugün nasıl bir seviyede olurdu?
Tüm olumsuzluk, kayıp ve acılara rağmen gelinen nokta ümit verici. Artık silahların gölgesinin kalkmış olması tabii ki sevindirici bir gelişme. Savaş ne kadar zor ve zahmetliyse barışı sağlamak, muhafaza ederek sürdürmek de bir o kadar zor ve zahmetli olacak. Yapılması gereken çok şey var. Ama Süleymaniye’deki silah yakma töreni için gösterilen özen işlerin yolunda ilerleyeceğini gösteriyor.
Silah yakma töreni gösteriye dönüştürülmedi. Bunun için Erbil’de uzun soluklu güvenlik toplantıları yapıldı. Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Başkanlığı’ndaki görevliler, yeni çözüm sürecinin kendilerinin uhdesinde olduğunu gözler önüne serdiler. Silah yakma törenini sadece Anadolu Ajansı, PKK medyası ve Mam Celal lakaplı Kürt liderlerinden Celal Talabani’nin çocuklarının finanse ettiği Kanal8’in takip etmesine izin verilmesi oldukça isabetli oldu. Türkiye, Kanal8’e izin vererek Bafıl Talabani’ye zeytin dalı uzattı. Mesaj şu: Sen de artık İran etkisinden kurtul, Türkiye’den yana tavır al ve barışa destek ver.
Kürdistan Bölgesi yönetimi, Türkiye devletinin hassasiyetini göz önünde bulundurarak olağanüstü tedbirler aldı. Silah yakma töreninin yapılacağı nokta sır gibi saklandı. En nihayetinde sembolik törenin yapıldığı yer de ilginç oldu. Bir mağara!
Kürtler için “Şevk”, yani mağaranın anlamı büyük. Zira Kürtlerin yaşadığı coğrafyada mağaralar tarih boyunca kurtuluş görevi ifa etmiş. PKK’nın silahları yaktığı Casene Mağarası da onlardan biri. PKK’nın barış sürecine yönelik ‘iyi niyet’ göstergesi olarak silah yakma töreni için seçtiği Casene Mağarası birçok tarihi olaya sahne olmuş. Kürt hafızasında yer edinen en önemli olaysa şudur: Şeyh Mahmud Hafid, 1923’te İngiliz bombardımanından kaçarken Casene Mağarası’na sığınıyor. Bu mağara Süleymaniye’nin 50 kilometre batısında, Surdaş nahiyesi yakınlarında yer alıyor.
Dünya değişti, Türkiye de eski Türkiye değil. Kürtler de mağaralarla anılmak istemiyorlar. Özellikle de dört farklı ülkede yaşayan ve sayısı 50 milyona yakın Kürt, vatandaşı oldukları devletlerin gözünde “potansiyel terörist” olarak görülmek istemiyorlar.
Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin kontrolündeki bölgede silah yakma olayı ile gerçekleşen “Türkiye’nin Hayırlı Cuması”nın herkes için bir kazanca dönüşmesi gerekiyor. PKK’nın kurucusu Abdullah Öcalan, son videoda, “Yapılan, silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır. Atılan adımların boşa çıkmayacağını biliyorum. Samimiyeti görüyor ve güveniyorum” diyerek bunun mesajını verdi.
Artık, “Özgürlüğü öğrenmeden özgürlük adına ölmek” sona erecek. Herkes özgürlüğün kıymetinin farkına varacak. Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanılacak. Tıpkı örgütten ayrıldıktan sonra yeni hayatlar kuran binlerce PKK’lı gibi. Onlar dünyanın birçok noktasında eşleri ve çocuklarıyla yeni hikâyelerini yaşıyor. Üstelik barış hikâyesini yıllar önce kalplerde yazarak bölgeyi terk etmeyi tercih ettiler.
Silahlar susarken, kalplerin yazdığı barış hikâyesinin kötü sonla bitmemesi için çok şeye dikkat etmek gerekiyor. PKK sona eriyor ama o yapının içinde yer almış olanlar hayatlarına devam edecek. PKK ve DEM Parti’nin talepleri bitmeyecek. Silahların gölgesinin kalktığı ortamda Kürt siyaseti çeşitlenecek ve renklenecek. Herkesin yeni gelecek için talepleri olacak.
Tabii ki karşılıklı kayıplar çok oldu. Fakat gelinen noktada kimse mağlup sayılmamalı. Çünkü barışın getirisi büyük olacak. En önemlisi etkisi, başta Türkiye olmak üzere Irak, Suriye ve İran’da hissedilecek. Üstelik PKK da bitmeden barış hamlesiyle ‘yüz kurtarıcı’ bir tavır ortaya koydu.
PKK’nın silah bırakma kararı sadece Türkiye’nin iç güvenliğini değil, bölge genelindeki siyasi ve güvenlik dengelerini köklü şekilde dönüştürecek potansiyele sahip. Sürecin başarısı, Ortadoğu’nun yeni jeopolitik haritasında kritik bir rol oynayacak. Orhan Miroğlu’nun dediği gibi, “Ucuz düşmanlık ve ucuz barış yoktur. İkisini yapmak da aynı ölçüde pahalı bir iştir.”
Onun için devletin kararlılığı, siyasetçilerin cesareti neticesinde kalplerde karşılık bulan bu barış hikâyesinin mutlu sonla bitmesi için azami dikkat etmekte yarar var.
Perspektif
POLITIKA