

11/1/2024 1:18:27 PM
Müzakereler en radikal mücadele yöntemleridir. Müzakere her şeyden evvel sizin varlığınızın kabulüdür. Yani onlarca yıl mücadele ettiğiniz veya ettiğini düşündüğünüz meselenin temsilcisi olarak kabul görmenizdir. Sizi bir taraf olarak görmenin neresi teslimiyet oluyor? Ve bu daha müzakere başlamadan olan bir kazanım. Gerisi sizin ustalığınıza ve taleplerinizi en basitinden en zor olana doğru konumlandırmanıza kalmış oluyor.
“Müzakere değil mücadele”
Kulağa çok hoş gelen bir söz değil mi?
Evet albenisi olan ve duyulduğunda heyecan yaratan bir söz.
Böylesine keskin bir sözü masaya yatırıp eleştirisel bir gözle değerlendirmek her zaman kolay değil.
İnsanların aklına müzakere eşittir teslimiyet olarak kalıcı bir iz bırakmışsınız.
Peşinen satın alınmış önyargılarla sizi hemen mahkum ederler.
Öğretilmiş veya öğrenilmiş kalıplara donatılmış önyargılar çelikten de daha katı bir hal alırlar.
Anlatamazsınız
Anlatmaya çalışsanız da sağır bir oda da kendine seslenmiş gibi kalırsınız.
Halbuki, müzakereler en radikal mücadele yöntemleridir.
Müzakere her şeyden evvel sizin varlığınızın kabulüdür.
Yani onlarca yıl mücadele ettiğiniz veya ettiğini düşündüğünüz meselenin temsilcisi olarak kabul görmenizdir.
Sizi bir taraf olarak görmenin neresi teslimiyet oluyor?
Ve bu daha müzakere başlamadan olan bir kazanım.
Gerisi sizin ustalığınıza ve taleplerinizi en basitinden en zor olana doğru konumlandırmanıza kalmış oluyor.
İlk adımında bile kazanımla başlanan müzakere, yıllarca hiçbir kazanım elde edilmeden sadece albenisi yüksek olan sloganlarla süren mücadele biçimlerinden daha değerlidir.
Dövüşerek de elde edilen çokça hak ve kazanım vardır.
Aynı şekilde dövüşerek kaybedilmiş onlarca hak ve mevzi da vardır.
Elbette ki müzakerelerin kesin bir başarıyı garantileyeceği bir dünya da hiç olmadı
Bu güçler dengesine, müzakerenin boyutuna, bölge ve uluslararası durumun uygun olup olmamasına da bağlıdır.
Tıpkı diğer mücadele yöntemleri gibi.
Her keskin kırılma bir müzakere yöntemi ile sonuca ancak varmıştır. Bütün dünya da bu böyle şekillenmiş ve ortak kabul gören bir anlayışa dönüşmüştür.
Bizim de içinde bulunduğumuz yakın tarihlerine baktığınızda soğuk savaşın bitişine kadar müzakereleri öncelemeyen mücadele yöntemleri hep öne çıkmıştır.
Kimi dolaylı görüşmeler hariç, çok ilginçtir ki bütün müzakere girişimleri soğuk savaşın bitimi ile hız kazanmış ve müzakerelerin büyük çoğunluğu başarılı bir şekilde sonuçlanmıştır.
Daha doğrusu uluslararası konjonktürün kendini diğer mücadele yöntemlerine kapatıp müzakere yöntemine açması ile beraber Türkiye de Özal ile başlayan bir girişim, İngiltere de muhafazakar partinin başlattığı ve sonradan işçi partisinin üstlendiği, İspanya da muhafazakar partin yürüttüğü Güney Afrika’da ırkçı partinin liderliğini yaptığı müzakereler dönemi diye adlandırdığımız bir dönem oluştu.
On yıllardır müzakereleri dışlayan, müzakereleri genel anlamda teslimiyet ve boyun eğme olarak gören anlayışların yerini en radikal talepleri müzakereler ile elde etme stratejisi Türkiye hariç diğer ülkelerde sonuç verdi.
Müzakereler olurken de diğer mücadele yöntemleri hiç elden bırakılmadı.
Kimi yerlerde milyonların katıldığı dev yürüyüş ve gösteriler, kimi yerlerde bütün cezaevlerinde açlık görevleri, kimi yerlerde müzakereleri red eden şiddet ve terör yöntemleri, kimi yerlerde ise uluslararası dayanışma ağları ile baskı oluşturma yöntemleri hiç eksik olmadı.
Ne müzakereleri yürütenler diğer yasal ve meşru yöntemleri red ettiler ne de müzakereleri red edenler ellerinde ki enstrümanları kullanmaktan vazgeçtiler
Ama sonuç olarak hayat bize şunu öğretti: Teklik doğanın varlığına aykırıdır. Çeşitlilik hayatın kendisidir. Hiçbir çeşit diğerinin reddi değildir. Tam tersine onun tamamlayıcısıdır. Onun için diyorum ki müzakereler en radikal mücadele yöntemlerinden biridir. Müzakere edilmelidir.
Serbestiyet
BASıNDAN
2025-10-29Yusuf Ziya Cömert: Rüşvet parasıyla cami yapılır mı?
2025-10-28Yetvart Danzikyan: PKK hükümete ‘top sende’ diyor
2025-10-28Murat Sevinç: Yoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu?
2025-10-28Yıldıray Oğur: PKK neden Schrödinger’in kedisine benzedi?
2025-10-28Vahap Coşkun: Menzile doğru bir adım daha
2025-10-26Yetvart Danzikyan: Kıbrıslılar dertlenmesin
2025-10-28Berrin Sönmez: 11.Yargı Paketi: Rejim bulanık suda balık avlar
2025-10-08Sedat Ulugana: Barutun yanında bıyık yağı ve puro
2025-10-08Yıldıray Oğur: Çözüm sürecinde tümseklere rağmen tekerlek dönüyor
2025-10-07Ayşe Hür: İrade
2025-09-30Yıldıray Oğur: Komisyon’da bir gün
2025-09-23Özge Mumcu: Kara kutu, sabun ve tuğla
2025-09-23Yıldıray Oğur: Şara, SDG’yi Türkiye ile tehdit etti mi?
2025-09-20Berrin Sönmez: Gonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar
2025-09-18Taner Akçam: Kürt açılımına iki engel
2025-09-18Fethiye Çetin: Adım adım
2025-09-18Özgür Amed: Barışın triyajı
2025-09-17Taner Akçam: İkinci Tanzimat
2025-09-14Yusuf Ziya Cömert: Faizi tesettüre soktuk
2025-09-11Yıldıray Oğur: AK Parti CHP’siz yapabilir mi?