

2025-12-24
Tuğçe Yılmaz
Suriye’de çatışmaların zaman zaman yeniden tırmandığını ve azınlıkların hedef alındığını söyleyen Dr. Kamal Sido, Türkiye’nin sahadaki rolünün barışı değil krizi derinleştirdiğini vurguladı.
Suriye’de çatışmaların zaman zaman yeniden tırmandığı, azınlıkların hedef alındığı ve bölgesel aktörlerin sahadaki etkisini artırdığı bir dönemde, Almanya merkezli Gesellschaft für bedrohte Völker (Tehdit Altındaki Halklar Derneği) Etnik, Dini ve Dilsel Azınlıklar ile Ulusal Topluluklardan Sorumlu Danışmanı Dr. Kamal Sido ile Suriye’deki güncel durumu konuştuk.
Halep’te Kürt mahallelerine yönelik saldırılardan Suriye Demokratik Güçleri (SDG)-Şam anlaşmasına, Türkiye’nin rolünden ABD ve İsrail’in pozisyonuna kadar pek çok başlığı değerlendiren Sido, “Şam ile SDG arasında yapılacak herhangi bir anlaşma mutlaka uluslararası garantilerle güvence altına alınmalıdır. Bu garantiler ABD, İsrail ve Türkiye tarafından sağlanabilir; ancak Türkiye’nin şart dikte etmesine izin verilmemelidir,” dedi.
Suriye’nin geleceğinin ancak azınlıkların güvence altına alındığı, ademimerkeziyetçi ve uluslararası garantilere dayalı siyasal bir yapı ile mümkün olabileceğini vurgulayan Sido, aksi hâlde ülkeyi daha fazla savaş ve kaosun beklediğini söyledi.
“Şam’daki rejim büyük ölçüde Erdoğan’ın kontrolünde”
Suriye’de sahadaki mevcut durumu nasıl tanımlarsınız? Son olarak, Halep’in Kürt mahallelerinde SDG ile Suriye ordusu arasında 22 Aralık gecesi çatışmalar yaşandığına dair haberler okuduk. Aynı zamanda, Suriye ordusunun azınlıkları hedef alan saldırılarının da sürdüğü belirtiliyor. Bu genel tabloyu nasıl yorumlamak gerekir?
Evet, Halep’te ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı bir bölgeye, Şam’daki İslamcı rejime bağlı milisler tarafından saldırılar düzenlendi. Bu saldırılarda insanlar hayatını kaybetti ve yaralandı. Alman medyasının –yalnızca Alman medyasının da değil– Şam’daki rejimin söylemini benimseyerek, SDG’nin Halep’te bir hastaneye saldırdığını iddia etmesi kabul edilemez. Bunlar Şam rejimi tarafından yayılan yalanlar ve bu yalanları tekrarlayan her medya kuruluşu, rejimin işlediği suçlara ortak oluyor.
Geçmişte de bu medya organları, Şam rejiminin Alevilere ve Dürzilere yönelik saldırıları sırasında rejimin yalanlarını yayarak benzer biçimde suç ortaklığı yapmıştı. Şam’daki rejim büyük ölçüde Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kontrolü altında ve onun talimatları olmadan hareket edemez. Bu nedenle Erdoğan’ın Araplar ile Kürtler arasında bir savaşı kışkırtmak istediğinden şüpheleniyorum.
Türkiye, Suriye’de sorunun bir parçasıdır. Suriye’nin iç işlerine bu denli müdahale etmeye devam ettiği sürece, ülkede barış ve istikrarın sağlanması mümkün olmayacaktır.
“Türkiye, Suriye’de çözümün değil sorunun parçası”
Son dönemde dikkat çeken bir başka gelişme de, çatışmayla aynı gün, Türkiye heyetinin Şam’a gerçekleştirdiği ziyaret oldu. Bu ziyaret, SDG ile Şam arasında 10 Mart’ta imzalanan anlaşma bağlamında nasıl değerlendirilmeli?
Daha önce de vurguladığım gibi, Türkiye çözümün değil sorunun bir parçası. İran gibi Türkiye’nin de Suriye’den çekilmesi gerekiyor. Uluslararası toplum ve Suriye halkı bunun gerçekleşmesini sağlamalı. Türkiye’nin Suriye üzerindeki etkisi ya tamamen ortadan kaldırılmalı ya da en azından ciddi biçimde sınırlandırılmalı. Komşu bir ülke olarak Türkiye istikrarın sağlanmasına katkı sunabilir; ancak bunu, bir grubu diğerine karşı kışkırtarak yapmamalı. Şam’a Türkiye’den gelen heyeti de yalnızca bu çerçevede görüyorum.
Ziyaretin ardından Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, SDG’nin siyasi çözüm konusunda isteksiz davrandığını söylerken; Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani, SDG’den olumlu bir yanıt aldıklarını ifade etti. Sizce bu söylem farkı neye işaret ediyor?
Bu çelişki, hem Türkiye’nin hem de Suriye’deki İslamcı rejimin dışişleri bakanlarının yalan söylediğini gösteriyor. Ne Türkiye’nin ne de rejimin barışçıl bir çözüme dair gerçek bir niyeti var. Her iki tarafın da peşinde olduğu tek hedef, Suriye’de radikal İslamcıları güçlendirmek. Bu durum SDG açısından kabul edilemez. Aynı şekilde Kürtlerin, Alevilerin, Dürzilerin ve Hıristiyanların büyük çoğunluğu ile çok sayıda Arap Sünni için de kabul edilemez bir tablo söz konusu.
Ne yazık ki bu yaklaşım Almanya ve Katar gibi güçlü devletler tarafından da destekleniyor. Ayrıca Trump yönetimi içinde, Türkiye’ye atanan ABD büyükelçisi ve Suriye temsilcisi Tom Barrack da dâhil olmak üzere, çok sayıda iş insanı ve gayrimenkul yatırımcısı bu tutumu destekleyenler arasında yer alıyor.
“Şam’daki rejim Suriye’nin egemenliğinden vazgeçmeye istekli”
Geçtiğimiz hafta Suriye Dışişleri Bakanlığı tarafından “Suriye Sezar yaptırımlarından kurtuldu” notuyla paylaşılan bir görselde, ilk kez Golan Tepeleri’nin Suriye haritası dışında bırakılması dikkat çekti. Bu durum, Suriye-İsrail müzakerelerinin mevcut aşaması hakkında neye işaret ediyor?
Bu bilginin ne kadar doğru olduğunu söyleyemem. Ancak şu bir gerçek ki, Şam’daki İslamcı rejim iktidarını pekiştirmek uğruna Suriye’nin egemenliğinden vazgeçmeye hem istekli hem de muktedir. Özellikle İsrail şunu bilmek zorunda: Sünni İslamcılara güvenilemez. Bu çevreler yalnızca İsrail devletinden nefret etmekle kalmıyor; fırsat bulduklarında her Yahudi çocuğu ve her Yahudi kadını öldürmeye de hazırlar.
İsrail, Şam’da bir suçlunun iktidara gelmesine doğrudan ya da dolaylı biçimde katkı sundu. Bu nedenle, Dürziler, Aleviler ve Kürtler gibi azınlıklar bu rejim tarafından hedef alındığında, İsrail de sorumluluk taşımaktadır. Dolayısıyla İsrail’in, en azından ahlâki düzeyde, bu rejimin Suriye’deki azınlıklara saldırmamasını sağlama yükümlülüğü vardır.
Rejimin İsrail’le ne ölçüde müzakere edebileceğini ya da etmek isteyip istemediğini söyleyemem. Rejimin tek hedefi iktidarını sağlamlaştırmak. Ne demokrasi ne de Suriye’de barış içinde ve birlikte yaşam istiyor, aksine ülkeyi daha fazla İslamlaştırmayı amaçlıyor.
“Trump, rejime yanlış sinyaller gönderiyor”
ABD’nin buradaki rolünü nasıl tanımlarsınız? ABD, Türkiye ve İsrail’i de içeren müzakerelerde nerede duruyor?
ABD’nin rolü son derece kritik, çünkü Suriye’de Türkiye’yi geri püskürtebilecek tek güç ABD. ABD olmasaydı, Suriye’deki azınlıkların durumu çok daha vahim olurdu. Ancak şunu da açıkça söylemek gerekir ki, Trump rejime yanlış sinyaller gönderiyor. Bu muğlak mesajlar, rejimin ne yaparsa yapsın ABD tarafından destekleneceği düşüncesine kapılmasına neden oluyor. Bu son derece tehlikeli.
ABD’nin net bir tutum alarak, Dürzilerin, Alevilerin ve Kürtlerin rahat bırakılacağını ve rejimin Kürtlere karşı yeni bir savaş başlatması halinde desteklenmeyeceğini açıkça ilân etmesi gerekir. Ancak bu şekilde hem rejim hem de Türkiye durumu anlayabilir ve belli bir ölçüde fren yapabilir.
Ahmed eş-Şara’nın, Türkiye’nin kendisi üzerinde baskı kurduğunu öne sürerek ABD’ye şikâyette bulunduğuna dair iddiaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Eş-Şara’nın Türkiye hakkında ABD’ye şikâyette bulunup bulunmadığını bilmiyorum. Ancak bu doğruysa, Eş-Şara ile bir güven ilişkisi kurmaya başlanabilir. Benim için temel ilke hep şu oldu: Suriye’deki her grup ve her kişi, Türkiye devletinin politikalarına karşı aldığı tutum üzerinden değerlendirilmeli. Türkiye devletiyle yakın çalışan ve talimatlarını Ankara’dan alan kişi ve gruplar hiçbir şekilde güvenilir değildir.
“Suriye’de federal bir devlet yapısı kurulmalı”
Kürtler ve Suriye’deki diğer azınlıklar açısından bakıldığında, SDG-Şam anlaşması gerçekten güvence sunuyor mu, yoksa yeni riskler mi barındırıyor?
10 Mart’ta El-Culani ile Abdi arasında varılan anlaşma, Kürtler ya da diğer azınlıklar için herhangi bir güvence sunmuyor. Anlaşma aceleyle yapılmış ve kendi içinde çelişkiler barındırıyor. Bu, yalnızca bir niyet beyanı. Hayata geçirilmesi yıllar sürecek müzakereler gerektirir. Ancak bu da müzakerelerin askeri baskı olmaksızın yürütülmesiyle mümkün olabilir.
Şam’daki rejim ve Türkiye savaş tehdidinde bulunmamalı. Bunun yerine Suriyeliler, tek bir devlet içinde nasıl birlikte yaşayacaklarını müzakere etmeye devam etmeli. Dürzi liderliği (Hikmet el-Hicri) de farklı etnik ve dini grupların çıkarlarını dikkate almak zorunda. En az üç bölgenin tamamen özerk biçimde yönetilmesi gerekir: Dürzi bölgesi, Alevi bölgesi ve Kürt bölgesi. Bu bölgelerde İslamcı unsurlar yer almamalı. Kadınların ve çocukların güvenliğini sağlamak için yerel güvenlik güçleri oluşturulmalı. Hiç kimse eski IŞİD mensuplarına ya da diğer İslamcı yapılara güvenmek istemiyor.
Bu nedenle Suriye’de ademimerkeziyetçi, federal bir devlet yapısı kurulmalı. Suriye’nin birliğini korumanın tek yolu budur. Aksi hâlde daha fazla savaş, daha fazla parçalanma ve kaos kaçınılmaz olacaktır. Şam ile SDG arasında yapılacak herhangi bir anlaşma mutlaka uluslararası garantilerle güvence altına alınmalı. Bu garantiler örneğin ABD, İsrail ve Türkiye tarafından sağlanabilir; ancak Türkiye’nin şart dikte etmesine izin verilmemeli. Ürdün, Irak ve Irak Kürdistanı da –Türkiye ya da İran’ın etkisi altında olmadıkları sürece– olumlu bir rol oynayabilir.
“Suriye halkları savaştan tükenmiş durumda”
Mevcut bölgesel ve uluslararası dengeler içinde barış ve siyasal çözüm ihtimalini ne kadar gerçekçi görüyorsunuz?
Az önce de belirttiğim gibi, Suriye’de barış ve siyasal istikrar ancak Türkiye’nin etkisinin tamamen ortadan kaldırılması ya da en azından ciddi biçimde sınırlandırılmasıyla mümkün olabilir. İsrail ve ABD’nin rolü güçlendirilmeli; ancak ABD’nin Türkiye yanlısı bir politika izlemesine gerek yok.
Son olarak, tüm bu müzakereler Suriye halkları için ne anlam ifade ediyor?
Suriye halkları savaştan tükenmiş durumda. Suriye’nin içinde ve çevresinde yaşanan tüm çatışmalar barışçıl yollarla çözülmeli. Bu nedenle Türkiye yeni savaş tehditlerine son vermeli. Şam’daki rejim de cihatçı anlayışa yaslanmaktan vazgeçmeli. Aleviler ve Dürziler söz konusu olduğunda bunu açıkça gördük: “Allahu ekber” nidalarıyla on binlerce sivil Alevi ve Dürzi bölgelerine gönderildi; öldürmek, yağmalamak ve tecavüz etmek için. Bunun bir daha yaşanmaması gerekir.
Uluslararası toplum, özellikle ABD ve İsrail, rejimin gelecekte bu tür saldırılarda bulunmasını engellemeli. Hatta daha da ileri giderek şunu söyleyebilirim: Suriye’nin güçlü bir orduya sahip olmasına izin verilmemeli. Ülke askerden arındırılmalı. Ağır silahlarla donatılmış bir orduya sahip olmamalı. Gelecekte kurulacak, özellikle İslamcıların hâkim olduğu herhangi bir Suriye ordusu yalnızca Suriye halkları için değil, komşu ülkeler için de ciddi bir tehdit oluşturur.
Dr. Kamal Sido hakkında
İnsan hakları savunucusu, çevirmen ve yazar.
1980’de lise eğitimini tamamladıktan sonra Moskova’ya giderek tarih ve şarkiyat alanlarında eğitim aldı. 1989 yılında Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü’nden tarih alanında doktora derecesini aldı.
1990-2006 yılları arasında Almanya Federal Cumhuriyeti’nin Hessen eyaletine bağlı Marburg kentinde yaşadı ve çalıştı.
2006 yılından bu yana Göttingen kentinde faaliyet yürüten Tehdit Altındaki Halklar Derneği’nde danışman olarak görev yapıyor. Kürtçe, Arapça ve Rusça dillerinde yeminli tercüman ve çevirmen olarak çalışıyor. Kürtçe, Arapça, Rusça, Almanca ve Türkçe dillerinde yayımlanmış çok sayıda çalışması bulunuyor.
Ayrıca uzun yıllar Almanya Hür Demokrat Parti’sinde (FDP) siyasi faaliyetlerde bulundu ve 2003-2006 yılları arasında Marburg Yabancılar Meclisi’nin (Ausländerbeirat) başkanlığını yürüttü.
1961, Afrin doğumlu.
Bianet
ORTADOĞU
2025-12-24Çözüm sürecinin önündeki Suriye engeli aşılabilecek mi?
2025-12-24SDG ile Şam Yönetimi arasındaki askeri entegrasyon anlaşmasının ayrıntıları netleşiyor
2025-12-24Esad gitti, Şara geldi: Gözaltında ölümler sürüyor
2025-12-22Colani, İslamcı İdlib hükümeti modelini Suriye çapında uygulama peşinde
2025-12-19Şam’ın SDG’ye sunduğu metinle ilgili hangi iddialar öne çıkıyor
2025-12-13İran'da Nobel ödüllü aktivist Nergis Muhammedi'ye gözaltı
2025-12-13Bizi öldüren bir yönetimden ne talep edebiliriz ki?
2025-12-10Suriye Devrimi 1. Yılında
2025-12-08Şara hükümetinin bir yıllık karnesi katliamlarla dolu
2025-12-08Suriye’de HTŞ’nin bir yılı: Kadınlara yönelik katliam, kaçırma, tecavüz
2025-12-08Gazze’de Ateşkes Yok
2025-12-07SOHR: Şam’a bağlı silahlı gruplar Alevi türbelerini yaktı
2025-12-01İsrail üssünde Filistinli gazeteciye toplu cinsel işkence
2025-11-25Suriye’de yine seferberlik ilânı
2025-11-24Suriye İçişleri Bakanlığı'ndan Humus'taki gerilime ilişkin açıklama
2025-11-18Irak’ta Sadra Şifa Olmayan Seçimler: Kürtler, Sünniler, Şiiler ve Diğerleri…
2025-11-12Süveyda’da çatışmalar yeniden patlak verdi
2025-11-11'Alevi oldukları için öldürüldüler'
2025-10-28Humus’ta şiddet tırmanıyor: Yılbaşından bu yana bin 118 kişi öldürüldü
2025-10-14İran’da son 20 günde 164 kişi idam edildi