Türkçe | Kurdî    yazarlar
Komisyonun nihai raporuna adım adım (4)

2025-12-22

CHP Kürt sorununa nasıl bakıyor? Ne önerdi, neye itiraz etti?

Özgecan Özgenç

CHP’nin çözüm komisyonuna sunduğu raporda Kürt sorununun varlığı kabul edilmeden çözülemeyeceği vurgulanırken, PKK, Abdullah Öcalan, silahsızlanma süreci ve umut hakkı gibi başlıklar kapsam dışında bırakıldı. Demokratik siyaset ortamının oluşturulması için TCK ve TMK’da düzenleme, koruculuk sisteminin kaldırılması, anadilde eğitim, kayyum uygulamasına son verilmesi, 21 Mart’ın Nevroz Bayramı kabul edilerek resmi tatil olması, 1938 Dersim olaylarının araştırılması için arşivlerin Meclis’te toplanması gibi öneriler getirildi. CHP, çözümün merkezine demokratikleşme, hukuk devleti ve eşit yurttaşlık ilkelerini koyarken; rapor, tarihsel arka plan ve soruna özgü çözüm araçları açısından 1989 SHP raporunun gerisinde kaldı.

TBMM Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun nihai raporu için siyasi partilerin önerilerini incelemeye CHP ile devam ediyoruz. 53 sayfalık rapor geniş bir demokratikleşme çerçevesi sunuyor. Kürt sorununun varlığı kabul edilmeden çözülemeyeceği tespiti yapılıyor ancak öneriler Kürt sorununun çözümünden ziyade demokratikleşmeye hizmet ediyor.

PKK ve Öcalan raporda anılmadı, umut hakkı konu edilmedi

“Terör örgütünün silah bırakması ve kendisini fesih süreci başlatması toplumsal barışın inşası için önemlidir” dışında silah bırakılmasına dair bir değerlendirme ya da silah bırakanların Türkiye’ye dönüşü ve entegrasyonuna dair bir tespit de raporda yer almadı.

Ayrıca raporda PKK ve Abdullah Öcalan’ın adı da bir kez dahi geçmedi. DEM Parti’nin uygulanmasını istediği, MHP’nin ise muğlak bir çerçevede bıraktığı “umut hakkı” da raporda konu edilmedi. CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, raporu Meclis Başkanlığı’na teslim ettikten sonra umut hakkına atıf ve silah bırakanların dönüşüyle ilgili öneri olmadığını şöyle açıkladı:

“Umut hakkı bilinçli olarak koymadığımız bir şey ama diğer yönüyle silahını bırakmış, suça karışmamış veya suça karışmış kişilerle ilgili bizim şöyle bir cümlemiz var; biz Türkiye’nin birinci partisi olarak toplumsal barışa hizmet edecek, şehit annelerini, gazilerimizi rahatsız etmeyecek ama gerçekten barışı kalıcılaştıracak adımları destekleriz. Ama bunu öncelikle yapması gereken Adalet Bakanlığı bürokrasisidir.”

CHP 35 yıl önceki SHP’nin gerisinde mi kaldı?

CHP’nin komisyona sunduğu raporda Kürt sorununun tarihsel kökenlerine ve nedenlerine değinilmedi. MHP “Kürt sorunu değil terör sorunu var” derken ve DEM Parti bir asırlık bir arka plan anlatırken, CHP’nin raporu güncel antidemokratik uygulamalara odaklandı. “Kürt sorununun çözümü için demokratik siyaset ortamının oluşturulmasına yönelik öneriler” sıralandı.

Temmuz 1990’da yayımlanan 1989 SHP Kürt raporu olarak bilinen rapora, CHP Genel Başkanı Özgür Özel “Kürt sorununda tarihsel tutarlılığa sahip oldukları” vurgusuyla sık sık hatırlattı. SHP’nin raporu, dönemin ekonomik ve sosyal göstergelerine yer veriyor, Kürt sorununa ilişkin temel tespitlerin ardından demokratikleşme paketi ile çözüm önerilerini sunuyordu. Rapor, “Halkın, etnik ayrıcalıklara dayalı silahlı mücadelenin içinde yer almaması terörü önlemede en önemli dayanaktır. Bu nedenle halka sahip çıkmak zorundayız” perspektifiyle demokrasi vurgusu yüksek, güvenlikçi tedbirler önermeyen ve eşit yurttaşlık haklarını “taviz” olarak görmeyi reddeden bir yaklaşım geliştirmişti.

Ancak CHP’nin bugünkü raporu, tespitler, sorunun kökenleri ve soruna özgü çözüm önerileri yönlerinden değerlendirildiğinde, dönemine göre oldukça cesur bir çıkış yapan 35 yıl önceki SHP raporunun gerisinde kaldı.

Antidemokratik uygulamalar komisyona duyulan güveni zedeledi

CHP raporuna, komisyona neden katıldığını açıklayarak başladı. Ancak CHP’ye göre, Barış Anneleri’nin Kürtçe konuşmasına izin verilmemesi, seçilmiş belediye başkanlarına yönelik yargı operasyonlarının sürmesi ve Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’ndaki eylemlerine yönelik yasaklar komisyona duyulan güveni zedeledi.

Demokratikleşme adımlarının Kürt sorunuyla sınırlı kalmayan ancak Kürt sorununu da dışlamayan bir bakış açısıyla planlanması gerektiği vurgulanırken, “Kürt sorununun çözümü toplumsal barışın bütüncül bir anlayışla inşasından geçmektedir. Bu da ancak demokratik reformların yapılarak, hukuk devletinin yeniden inşası ile mümkündür” tespiti yapıldı.

Raporun, komisyonun kuruluş aşamasında CHP’nin sunduğu 29 maddelik “Demokratikleşme Paketi”ndeki talepleri içerdiği, bunların tüm adımları kapsamadığı ancak toplumun sürece ve TBMM’nin sorun çözme kapasitesine güvenini artıracağı ifade edildi.

Dersim olayları için Meclis araştırması, Nevroz’un resmî tatil olması ve dahası

Raporda pek çok değerlendirme ve önerinin ardından Kürt sorununun çözümü için demokratik siyaset ortamının oluşturulmasına yönelik önerilere yer verildi. Kürt sorununun sadece güvenlik politikaları ve terörle mücadele düzenlemeleriyle çözülemediği, çözüm için meşru siyaset alanının daraltılmasına yönelik uygulamaların geri alınması ve demokratik siyasal zeminin güvence altına alınmasının önemli olduğu vurgulandı. Bu konuda Adalet Bakanlığı’nın çalışmalarını komisyona ulaştırması istendi.

Komisyon çalışmaları sırasında Kürt sorununun varlığının reddedildiği kaydedildi. “Varlığı reddedilen bir sorunun çözülemeyeceği açıktır” denerek CHP’nin önerileri sıralandı:

“1-Geçmişte yaşanan acı ve travmaları hatırlatan isimleri taşıyan; meydan, bulvar, cadde, yol, sokak, park ve benzeri alanlar ile kamu kurum ve kuruluşlarına ait işletme, tesis, bina ve benzeri tüm yapıların ve kışlaların tespit edilmesi ve bu isimlerin değiştirilmesi amacıyla TBMM’de bir araştırma Komisyonu kurulmalıdır.

2-Adları değiştirilen köy, bucak, ilçe ve diğer yerleşim yerleriyle coğrafi yerlerin eski adlarının, yeni adlarıyla birlikte kullanılabilmelidir.

3-Dersim olaylarının tüm boyutlarıyla araştırılması için Dersim arşivlerinin devletin ilgili tüm kurumlarından alınıp, TBMM’de toplanarak halka ve araştırmacılara açılması sağlanmalıdır.

4-21 Mart günü, Nevroz Bayramı olarak resmî tatil ilan edilmelidir.

5-Bir kanun ile eski Diyarbakır Cezaevi’nin ‘İnsan Hakları ve Demokrasi Müzesi’ne dönüştürülmesi sağlanmalıdır.

6-Koruculara kamuda başka alanlarda istihdam olanağı getirilerek koruculuk sisteminin kaldırılması sağlanmalıdır.

7-Boşaltılan yerleşim yerleri nedeniyle mağdur olan vatandaşlara yardım yapılmasını öngören 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Kanunun yeniden düzenlenerek, mağduriyetlerin giderilmesi ve köye dönüşlerin önünün açılması sağlanmalıdır.

8-Ülke güvenliği için gerekli olmayan mayınlı arazilerin temizlenip, yoksul köylüye tarımsal faaliyetler için tahsis edilmelidir.

9-Faili meçhul cinayetlerde zamanaşımı kaldırılmalıdır.”

Demirtaş, Yüksekdağ, Kavala örnekleriyle AYM ve AİHM kararları için üç öneri

Raporun ilk başlığı, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanması amacıyla idari ve siyasi engellerin kaldırılmasına dair öneriler oldu. Gezi Parkı davası tutukluları Can Atalay ile Tayfun Kahraman hakkındaki AYM kararları; Osman Kavala ve eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ hakkındaki AİHM kararları hatırlatıldı. Ayrıca AYM’nin iptal kararlarına rağmen esasa ilişkin değişiklik olmadan yeniden Meclis’e getirilen kanun tekliflerinden söz edilerek üç öneri sunuldu:

“1- AYM’nin iptal ettiği hükümlerin hiçbir değişiklik yapılmaksızın yeniden kanunlaşması uygulamasına son verilmelidir. AYM kararlarını etkisiz kılmak üzere teklifin sunulması halinde, TBMM Başkanlığı tarafından işleme konulmaması gerekmektedir.

2- AYM ve AİHM kararlarına uyulması için hiçbir kanuni düzenleme yapılmasına gerek yoktur. Komisyon olarak bir karar alarak siyasal iktidarı ve TBMM Başkanlığını, AYM’nin ve AİHM’nin tüm kararlarına uymaya davet edilmesi gerekmektedir. Böylece idari ve siyasi engeller ortadan kaldırılabilir.

3- AYM ve AİHM tarafından verilen hak ihlali kararının gereğini yerine getirmeyen hâkim ve savcılar hakkında Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından derhal disiplin soruşturması açılmalı ve bu hâkim ve savcılar meslekten men cezası ile cezalandırılmalıdır.”

“Kürt sorununda kalıcı çözüm için demokratik düzen”

Raporda, “Toplumsal barışın inşası” için Anayasa’da düzenlenen hak ve özgürlüklerin kullanılmasını engelleyen uygulamalara son verilmesi istendi. “Eşit yurttaşlık” vurgusuyla birlikte şu ifadeler raporda yer aldı:

“Kalıcı bir toplumsal barış ortamının kurulabilmesi, ancak demokratikleşme adımlarıyla ve hukuk devletinin tesisiyle mümkündür. Hedefimiz, toplumun tüm kesimlerinin ekonomik, sosyal ve demokratik taleplerine yanıt verecek kapsamlı bir dönüşümü sağlamaktır. Demokratikleşme, toplumsal sorunların eşit yurttaşlık temelinde çözümü için elzemdir. Bu kapsamda; Kürt sorununda kalıcı çözüm, terörün sona ermesiyle birlikte eşitlikçi, katılımcı, demokratik bir siyasi ve toplumsal düzenin kurulmasıyla sağlanacaktır.”

TCK ve TMK’da ifade özgürlüğünü koruyacak düzenlemeler

Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ve Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) ifade özgürlüğünü engelleyen maddelerin kanun metinlerinden çıkarılması önerildi. TMK’da “öngörülen suçların unsurlarındaki belirsizlik ve iktidarın dönemsel siyasal tercihlerine göre değişen yaklaşımlar” olduğu değerlendirmesinin yanı sıra, kanunun terör örgütlerine karşı etkili mücadeleye engel olduğu, diğer yandan da demokratik hakların kullanılmasının da önüne geçtiği belirtildi.

TCK’nın “örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişinin, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılacağı” hükmünü AYM’nin iptal ettiği, hatırlatılarak, TMK’da da bu yönde düzenleme yapılması önerildi. TMK’nın terör tanımını düzenleyen birinci maddesinin değiştirilmesi, tanımın basit ve net hale getirilmesi ve şiddet içermeyen hiçbir fiilin “terör suçu” olarak nitelendirilmemesi gerektiği vurgulandı.

Ayrıca TCK’da düzenlenen “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçuna somut saldırıya sebep olma ölçütü getirilmesi ve amacına aykırı olarak eleştirel açıklamaları suç sayan yorumlara engel olunması gerektiği ifade edildi. TCK’da “Cumhurbaşkanına ve kamu görevlisine hakaret” suçlarının yürürlükten kaldırılması ve “Cumhurbaşkanına suikast ve fiili saldırı” suçunun da yeniden düzenlenmesi önerildi.

“DMM kapatılsın, ‘halkı yanıltıcı bilgiyi yayma’ hükmü kaldırılsın”

“Etki ajanlığı” gibi dünyada hukuki belirlilik ilkesine aykırı olan kanun tekliflerinin kalıcı olarak gündemden çıkarılması, Siber Güvenlik Kanunu’nda yer alan “veri sızıntısına dair içerik oluşturma” suçunun yürürlükten kaldırılması önerildi.

Erişim engellerinin halkın haber alma ve basın mensuplarının haber verme hakkının önündeki en büyük engellerden biri olduğu kaydedilirken, her toplumsal olayda yayın yasağı ve erişim engeli getirilmesinin önüne geçmek için yasal düzenleme yapılabileceği belirtildi. Erişimin engellenmesi kararı vermeye yetkili asli makamın bu amaçla  kurulacak ihtisas mahkemeleri olması, acele hallerde Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’nun (BTK) karar verebilmesi önerisi sunuldu.

Rapor, Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’ni (DMM) ele alırken AKP iktidarını “dezenformasyonun kaynağı” olmakla suçladı. CHP, DMM’nin kapatılmasını, dezenformasyonla mücadelenin iktidarın tekelinden çıkarılmasını ve TCK ile CMK’da “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçuna dair düzenlemelerin kaldırılmasını önerdi.

Ayrıca Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) “siyasal iktidarın cezalandırma aparatı olmaktan çıkarılması” istendi. Basın Kanunu ile Basın İş Kanunu’nun basın özgürlüğünü temel alarak ve dijital gazeteciliği de kapsayacak şekilde, meslek örgütlerinin katkılarıyla yeniden düzenlenmesi önerildi. “Kimin gazeteci olduğuna yürütme organı değil, meslek örgütlerinin karar vermesi sağlanmalıdır” denildi. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkında Kanun’un  da barışçıl gösterilerin yasaklanması için dayanak olduğu, “Anayasa’ya aykırı sınırlamalardan arındırılarak” yeniden düzenlenmesi gerektiği vurgulandı. Grev yasaklarına son verilmesi, çalışanların örgütlenme, grev ve toplu sözleşme haklarının korunması talep edildi.

Çoğulcu demokrasi için öneriler

“Çoğunlukçu değil, çoğulcu demokrasi için öneriler” başlığı altında CHP, hazine yardımının son genel seçimde yüzde 3 oy almış olma koşulunun yüzde 1’e indirilmesi ve seçim barajının yüzde 7’den yüzde 3’e indirilmesi önerisi sundu.

Raporda, CHP’nin kongre ve kurultaylarına dair davalara da değinilirken yetki karmaşasına işaret edilerek, Siyasi Partiler Kanunu’nda hüküm bulunmayan hâllerde Türk Medeni Kanunu ve Dernekler Kanunu’nun uygulanacağını öngören maddeye “Ancak doğacak tüm uyuşmazlıklarda görevli mercii Yüksek Seçim Kurulu’dur” ibaresinin eklenmesi önerildi.

Yasama sürecine halkın katılımını sağlamak için, en az 100 bin seçmenin, hazırladıkları kanun tekliflerini TBMM Dilekçe Komisyonu’na iletmeleri ve uzman bir çalışma yürütülmesinin ardından komisyon üyeleri aracılığıyla kanun teklifine dönüştürülmesi önerisi de dile getirildi. Ayrıca TBMM’de denetim etkinliğini artırmak için bazı komisyon başkanlıklarının muhalefet partilerine bırakılması da istendi.

OHAL’i olağanlaştırmaya karşı komisyondan ilke kararı talebi

Raporda, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Olağanüstü Hâl (OHAL) ilan edilerek 125 bin kişinin kamu görevlerinden KHK’larla ihraç edildiğine değinildi. Barış Akademisyenleri’nin darbe girişimiyle ilgisi olmayan bir barış bildirisi sebebiyle ihraç edildiği, AYM’nin anayasaya aykırılık kararına rağmen görevlerine iade edilmedikleri vurgulandı.

“OHAL döneminden kalan uygulamalara son verilmelidir” denilen raporda, savunma hakkını kısıtlayan yasal düzenlemelerin kaldırılması, soruşturma ve kovuşturma lehine sonuçlanan kişilerin göreve iadesi, komisyonun olağanüstü hâli olağanlaştıran tüm düzenleme ve işlemlerin yeniden ele alınması gerektiği yönünde bir ilke kararı açıklaması önerildi.

 “Kayyum uygulaması derhal yürürlükten kaldırılmalı”

CHP, yerel yönetimlerin güçlendirilmesine dönük öneriler de getirdi. Kayyum uygulaması “tüm seçilmişlerin meşruiyetini sağlayan sandığı ve halk iradesini yok saymak, Cumhuriyetin taşıyıcı kolonlarını kesmek” olarak tariflenerek, derhal yürürlükten kaldırılması istendi. Bu kapsamda 11 siyasi partinin TBMM Başkanlığı’na sunduğu ortak kanun teklifinin gündeme alınması önerildi.

31 Mart seçimlerinden sonra güç kaybeden iktidarın yerel yönetimlerin idari ve mali yetkilerine müdahalesinin durdurulması istenen raporda şu öneriler yer aldı:

“Merkezi yönetim bütçesinden yerel yönetimlere ayrılan pay artırılmalı ve yerel yönetimlere yükümlülükleriyle orantılı bir kaynak sağlanmalıdır. Belediyelerin uhdesinde bulunan, müze ve kültür merkezi olarak kullanılan vakıf malları üzerindeki tasarruf yetkisi korunmalıdır. Enerji tesislerinin ruhsat başvurularının değerlendirilmesine yönelik yetki ile çevresel etki değerlendirmesi yapma yetkisi belediyelere tekel olarak tanınmalı ve Bakanlıkların bu konulardaki yetkileri kaldırılarak idari yapıda oluşan ikilik engellenmelidir. Belediye şirketlerine keyfi biçimde kayyum atanması uygulaması sona erdirilmelidir.”

Yargı eliyle siyasetin ve toplumsal muhalefetin şekillendirilmesi: 19 Mart, Gezi, Kobani

CHP raporunda “Siyasetin yargı aracılığıyla şekillendirilmesi ve toplumsal muhalefetin sindirilmesi amacıyla Anayasa’ya aykırı olarak yapılan tutuklama ve davalara son verilmesine yönelik öneriler” başlığı altında CHP’li belediyelere dönük operasyonlara ve CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasından sonraki gelişmelere yer verdi.

“Bir Darbenin Anatomisi”: CHP’den operasyonların birinci yılında bilanço

Kayyum atanan CHP’li Esenyurt ve Şişli Belediyesi ile belediye meclis üyelerine dönük soruşturmalarda “Kent Uzlaşısı ile batıda Kürtlerin, belediyeleri kazanamasalar da uzlaşılacak aday karşılığında yerel yönetimlerde yer almalarının amaçlanması” gibi suçlamalar yöneltilmesine de raporda değinildi. “Mahkemeler aracılığıyla siyaseti dizayn girişimlerine ve kanuna açıkça aykırı şafak operasyonlarıyla itibar suikastlarına son verilmelidir” denerek tutukluların serbest bırakılması ve yargılamaların TRT’den canlı yayınlanması istendi.

Gezi Parkı eylemleri, “yurttaşların kentine ve özgürlüklerine sahip çıkmak için anayasal haklarını kullandığı onurlu bir hareket” olarak anıldı. “Gezi ve Kobani davaları örneklerinde olduğu gibi toplumsal muhalefeti sindirmeye yönelik davaların tümünden ilkesel olarak vazgeçilmelidir” denildi.

Ayrıca yargılamanın gizli tanık ifadelerine dayanarak yürütülmesinin adil yargılama hakkını ihlal ettiği, “etkin pişmanlık kurumu”nun iftiracılığa dönüşmesine son verilmesi, avukatların tutuklanarak savunma hakkının kısıtlandığı, cezaevlerinde idare ve gözlem kurullarının subjektif değerlendirmeler yaptığı da raporun başlıkları arasında yer aldı. Yargının bağımsızlığına yönelik öneriler de detaylandırıldı. Hâkim ve savcı olma şartları arasına siyasi parti ile bağlantısının olmamasının eklenmesi önerilerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e atıfla “Siyasi parti teşkilatlarında görev aldıktan sonra hâkimlik savcılık mesleğine atanmaları yahut yürütme organında Adalet Bakan yardımcısı gibi görev aldıktan sonra mesleğe geri dönmeleri engellenmelidir” denildi.

“Nefret Suçları Kanunu” ve İstanbul Sözleşmesi’ne dönme önerisi

Faili meçhul cinayetler, zorla kaybetme, işkence ve kötü muamele suçlarını da içeren davalarda zamanaşımının işlemeyeceğine dair hükmün uygulanması, geçmiş zorla kaybetme vakalarında Meclis’in aydınlatma iradesi göstermesi, Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray Meydanı’ndaki eylemlerine kolluğun şiddetle müdahalesinin cezasız kalmaması gibi öneriler de insanlığa karşı suçlar ve işkenceye karşı mücadeleye ilişkin öneriler arasında yer aldı.

Türkiye’nin nefret suçu düzenlemesi olmayan az sayıdaki Avrupa ülkesinden biri olduğu, her yıl sığınmacılar, Aleviler, gayrimüslimler, LGBTİ+’lar ve başka toplumsal kesimlere yönelik nefret suçlarının işlendiğini istatistiklerin ortaya koyduğu belirtildi. “Nefret Suçları Kanunu”nun yürürlüğe konulması ve TCK’da nefret suçu tanımı yapılması, nefret suçlarının zamanaşımına uğramaması ve para cezasına çevrilememesi önerildi.

İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasına da antidemokratik uygulamaların neden olduğu, 6284 Sayılı Kanun’un etkin uygulanmadığı ifade edildi. TBMM personeli Saliha Ozan’ın, boşanma aşamasında olduğu Salih Akkaş tarafından uzaklaştırma kararı ihlal edilerek katledildiği hatırlatıldı. İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden yürürlüğe konulması, 6284’ün uygulanmasındaki sorunların giderilmesi, Çocukların Cinsel Suistimal ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin (Lanzarote Sözleşmesi) etkili şekilde uygulanması istendi.

“Örtülü af” değil, adil infaz düzenlemesi

İnfaz kurumlarında kapasitenin çok üzerinde hükümlü ve tutuklu bulunduğu, mahkûmların haklarına erişemediği, cezaevi koşullarında barınması mümkün olmayan hasta tutuklu ve hükümlülerin infazının durdurulması gerektiği de dile getirildi. Avrupa İşkencenin ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Ceza veya Muamelenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) cezaevi ziyaretlerini sürdürdüğü ancak ulusal makamların 2019’dan bu yana hiçbir ziyaretin raporunun yayımlanmasını istemediğine dikkat çekildi.

İktidarın infaz paketleri içinse “Acele ve özensiz ‘örtülü aflar’ toplumumuzda haklı bir cezasızlık algısı oluşturmuştur. Daha kötüsü suç işlemeye meyilli kişilere suç işleme yönünde cesaret vermiştir. Siyasi iktidar, iyileştirici düzenlemeler yaptıkça ironik bir biçimde cezaevi mevcutları artmış ve tam anlamıyla bir suç kaosu yaşanır olmuştur” değerlendirmesi yapıldı. İnfaz işlemlerinin, tüm hükümlü grupları ve toplum kesimleri için eşitlikçi ve adil bir temele dayandırılması gerektiği vurgulandı.

“Madımak ‘utanç müzesi’ olsun”

“Devletin inançlara karşı tarafsız olduğu bir düzen” tarifiyle raporda Alevi inancının ve taleplerinin yok sayılmasına son verilmesi ve cemevlerinin ibadethane statüsünün tanınması istendi. Kültür Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın yanlış uygulamaları nedeniyle muhataplarında karşılığı olmadığı ve kapatılması gerektiği kaydedildi. Kamu başta olmak üzere, işe girişlerde ve görevde yükselmelerde yaşanan ayrımcılığın önlenmesi de istendi.

2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde 35 kişinin katledilmesi “Bütün faillerin bulunmaması, soruşturma ve yargılama sürecinde yaşanan ihmal ve aksaklıklar, yargılanan faillerin çeşitli yöntemlerle korunması, yaşanan olayın ağırlığını ve acısını mağdur aileler ve Alevi toplumu açısından katmerlendirmiştir” sözleriyle anıldı. Toplumsal hafızanın oluşturulması, toplumsal bir duruşun gösterilmesi ve yüzleşmenin gerçekleştirilmesi için Madımak’ın “utanç müzesi” hâline getirilmesi talep edildi.

Eşit yurttaşlık temelinde anadilde eğitim

CHP programında anadilde eğitimin demokratikleşme ve eşit yurttaşlık temelinde ele alındığı ve “tüm yurttaşların anadilini öğrenme, kullanma ve geliştirme hakkı sağlanacak; kimsenin kimliğinden dolayı ayrımcılığa uğramasına ve toplumsal olarak dışlanmasına izin verilmeyecek” yaklaşımının benimsendiği belirtildi.

Anayasa’nın 24. maddesi gereği tüm ilk ve ortaöğretim kurumlarında din kültürü ve ahlak öğretimi yapılmasının zorunlu olduğu aktarıldı. Ancak en yoğun itirazın dersin “din kültürü öğretimini aşan, İslam dininin ve onun belirli bir yorumunun eğitim ve öğretimi kapsamında olan” öğretim programına ve ders kitaplarına ilişkin olduğu kaydedildi. Zorunlu olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin içeriğinin “Dinler Tarihi ve Din Sosyolojisi” olarak yeniden oluşturulması, Alevi inancına yer verilen bölümlerin konunun uzmanı Alevi akademisyenler tarafından hazırlanması gerektiği ifade edildi.

Ekonomik demokratikleşme önerileri

CHP, şehit aileleri ve gazileri ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personeli, polis, jandarma ve sahil güvenlik personelinin; TSK’da ve İçişleri Bakanlığı’nda görev yapan sivil memurların özlük haklarının iyileştirilmesi için adımlar atılmasını istedi.

Ayrıca ekonomide demokratikleşme kapsamında da bir dizi öneri sıralandı. TBMM Kesin Hesap Komisyonu’nun kurulması, Merkez Bankası’nın bağımsızlığının sağlanması, TÜİK’in idari ve mali özerkliği, Ekonomik Sosyal Konsey’in yeniden yapılandırılması, TMSF eliyle şirketlere kayyum atanmasının siyasete alet edilmemesi, MASAK’ın yapısının gözden geçirilmesi, vergi denetimlerinde ve kamu ihale mevzuatında yeniden düzenleme önerildi.

Medyascope

POLITIKA