Türkçe | Kurdî    yazarlar
"Sessizliği öneren önleyici itaati reddedin"

2025-06-14

422 aydından çağrı

Bir asır sonra: Faşizmin geri dönüşüne karşı yenilenmiş açık mektup

"Sessizliği öneren önleyici itaati reddedin"

Aralarında Daron Acemoğlu, Dani Rodrik, Zehra Kabasakal Arat ve Baskın Oran'ın da bulunduğu 422 uluslararası bilim insanı, yazar, sanatçı ve filozof, faşizmin küresel ölçekte yeniden yükselişine karşı ortak bir bildiri yayımladı. "Bir Asır Sonra: Faşizmin Geri Dönüşüne Karşı Yenilenmiş Açık Mektup" başlıklı metinde, 1925'te Mussolini rejimine karşı yayımlanan tarihi bildirinin izinden ilerleyerek otoriterliğe karşı açık bir duruş çağrısı yapıldı.

Mektupta, bugünün faşist eğilimleri, "ırkçı söylemlerle süslenmiş aşırı milliyetçilik", "bilimsel verilerin yok edilmesi", "iç düşmanlar icat edilmesi" ve "demokratik kurumların sistematik olarak hedef alınması" gibi örneklerle tanımlandı. İmzacılar, bildiride "Faşizm hiçbir zaman ortadan kalkmadı, sadece bir süre kenarda kaldı," dedi.

Yeni otoriter dalgaya karşı bir dayanışma ve eylem çağrısı olan metinde "1925'te olduğu gibi, biz bilim insanları, filozoflar, yazarlar, sanatçılar ve dünya vatandaşları, faşizmin her türlü biçimiyle yeniden dirilişini kınamak ve buna direnmekle sorumluyuz. Demokrasiye değer veren herkesi harekete geçmeye çağırıyoruz," denilerek şu çağrı yapıldı:

"Demokratik, kültürel ve eğitim kurumlarını savunun. Demokratik ilkelerin ve insan haklarının ihlal edilmesine karşı çıkın. Sessizliği öneren önleyici itaati reddedin.

Yerel ve uluslararası kolektif eylemlere katılın. Mümkün olduğunda boykot ve grev yapın. Direnişi görmezden gelinemez ve bastırılması maliyetli hale getirin.

Gerçekleri ve kanıtları savunun. Eleştirel düşünceyi teşvik edin, çevre ve gruplarınızla bu temelde ilişki kurun."

Çağrı metninin tamamı şöyle:

Bir Asır Sonra: Faşizmin Geri Dönüşüne Karşı Yenilenmiş Açık Mektup

"1 Mayıs 1925'te, Mussolini iktidardayken, bir grup İtalyan entelektüel Mussolini'nin faşist rejimini açık bir mektupla kınadı. İmzacılar -bilim insanları, filozoflar, yazarlar ve sanatçılar- özgür bir toplumun temel ilkeleri olan hukukun üstünlüğü, kişisel özgürlük ve bağımsız düşünce ilkelerinden, kültür, sanat ve bilimden yana tavır aldılar. Faşist ideolojinin acımasız dayatmalarına, oldukça büyük kişisel riskler alarak, açıkça karşı çıkmaları, muhalefetin yalnızca mümkün değil, aynı zamanda gerekli olduğunu da kanıtladı. Bugün, yüz yıl sonra, faşizm tehdidi geri dönmüştür.  Dolayısıyla, bugün de aynı cesareti göstermeli ve faşizme yine meydan okumalıyız.

Faşizm bir asır önce İtalya'da ortaya çıktı ve modern diktatörlüğün başlangıcının işaretini verdi. Birkaç yıl içinde, farklı isimler altında ama temel biçimleri koruyarak Avrupa'ya ve dünyaya yayıldı. İktidarı ele geçirdiği her yerde, otokrasinin hizmetinde güçler ayrılığının altını oydu, muhalefeti şiddet yoluyla susturdu, basının kontrolünü ele geçirdi, kadın haklarının ilerlemesini durdurdu ve işçilerin ekonomik adalet mücadelelerini bastırdı. Doğası gereği, bilimsel, akademik ve kültürel faaliyetlere adanmış tüm kurumlara nüfuz ederek amaçlarını çarpıttı. Yarattığı ölüm kültü, emperyalist saldırganlığı ve soykırımcı ırkçılığı yücelterek İkinci Dünya Savaşı'nı ve Holokost'u tetikledi, on milyonlarca insanın ölümüne ve insanlığa karşı suçlara yol açtı.

Öte yandan, faşizme ve faşist ideolojiye karşı direniş, toplumları ve uluslararası ilişkileri örgütlemenin alternatif yollarını hayal etmek için verimli bir zemin oluşturdu. İkinci Dünya Savaşı'ndan çıkan dünya, Birleşmiş Milletler Antlaşması, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa Birliği'nin kuramsal temelleri ve sömürgeciliğe karşı geliştirilen hukuki argümanlarla rağmen, derin eşitsizlikleri içermeye devam etti. Ama aynı zamanda, uluslararası bir hukuk düzeni kurmak için kararlı bir girişim de sergileyerek, sadece medeni ve siyasi değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve kültürel hakları da içeren evrensel insan haklarının korunmasına dayanan küresel demokrasi ve barışa yönelik bir beklentiyi yeşertti.

"Faşizm hiçbir zaman ortadan kalkmadı"

Faşizm hiçbir zaman ortadan kalkmadı, sadece bir süre kenarda kaldı. Ancak son yirmi yılda, faşist özellikleri açıkça sergileyen yeni bir aşırı sağ hareket dalgasına tanık olduk: demokratik norm ve kurumlara saldırılar, ırkçı söylemlerle süslenmiş aşırı milliyetçilik, otoriter yönetimler ve otoriter geleneklerin kurguladığı din, cinsellik ve toplumsal cinsiyet normlarına uymayanların haklarına yönelik sistematik saldırılar. Yerleşik demokratik sistemler de dahil olmak üzere, tüm dünyada ortaya çıkan bu yeni faşist hareketler, gittikçe artan eşitsizliklere ve sosyal dışlanmaya çözüm getiremeyen iktidarlara karşı duyulan yaygın memnuniyetsizliğin bir takım otoriter figürler tarafından istismar edilmesi sonucundadır. Bu kişiler, bilinen eski faşist senaryoya sadık bir şekilde, seçim başarılarını halktan alınmış sınırsız bir yetki olarak yorumlayarak, ulusal ve uluslararası hukukun üstünlüğünün altını oymakta, yargının, basının, kültür kurumlarının, yüksek öğretimin ve bilimsel kurumların bağımsızlığını hedef almakta, hatta temel bilimsel verileri ve bilgileri yok etmeye çalışmaktadır. "Alternatif gerçekler" uydurmakta ve "iç düşmanlar" icat etmekteler. Kendi otoritelerini ve ultra zengin %1'in otoritesini sağlamlaştırmak için güvenlik kaygılarını silah olarak kullanmakta ve taraftarlarına sadakat karşılığında ayrıcalıklar tanımaktalar.

Muhalefet gruplarının keyfi gözaltılar, şiddet tehditleri, sınır dışı etmeler ve amansız bir dezenformasyon ve propaganda kampanyası yoluyla giderek daha fazla bastırıldığı bir süreç yaşamaktayız. Bu süreç; bazılarının kayıtsız davrandığı, bazıların ise tekno-faşist heveslileri olduklarını saklamadığı geleneksel ve sosyal medya baronlarının desteğiyle işletilmektedir.

Demokrasiler elbette kusursuz değildir. Henüz yeterince kapsayıcı olmadıkları gibi, yanlış bilgilendirmeye karşı da savunmasızdırlar. Bununla birlikte, demokrasiler doğaları gereği entelektüel ve kültürel ilerleme için verimli bir zemin sağlar ve bu nedenle de her zaman gelişme potansiyeline sahiptir. Demokratik toplumlarda insan hakları ve özgürlükler genişleyebilir, sanat gelişebilir, bilimsel keşifler ilerleyebilir ve bilgi artabilir. Demokratik kurumlar fikirlere meydan okuma ve güç yapılarını sorgulama, kültürel açıdan rahatsız edici olsa bile yeni teoriler önerme özgürlüğü tanır ki bu da insanlığın ilerlemesi için elzemdir. Demokratik kurumlar, sosyal adaletsizliklerin ele alınması için en iyi çerçeveyi ve savaş sonrası vaat edilen çalışma, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, kültürel ve bilimsel hayata katılım ve halkların kolektif kalkınma, kendi kaderini tayin etme ve barış haklarının yerine getirilmesi için en güçlü umudu sunar. Bunlar olmazsa insanlık durağanlık, artan eşitsizlik, adaletsizlik ve felaketle karşı karşıya kalacaktır, özellikle de yeni faşist dalganın reddettiği iklim krizinin oluşturduğu varoluşsal tehdit felaketi ile.

Hiper-bağlantılı dünyamızda demokrasi tek başına var olamaz. Ulusal demokrasiler güçlü kurumlara ihtiyaç duyarken, uluslararası iş birliği de uluslar arasındaki ilişkileri düzenlemek için demokratik ilkelerin ve çok taraflılığın etkin bir şekilde uygulanmasına ve sağlıklı bir toplum için çoğulcu ve katılımcı süreçlere gerek duymaktadır. Hukukun üstünlüğü sınırları aşmalı ve uluslararası anlaşmalara, insan hakları sözleşmelerine ve barış paktlarına saygıyı gerçekleştirmelidir. Mevcut küresel yönetişim ve uluslararası kurumların iyileştirilmesi amaçlanmalıyken, bunların kaba güç, alışveriş ve çıkar mantığı ve askeri kuvvet ile yönetilen bir dünya lehine erozyona uğraması, sömürgecilik, acı ve yıkım dönemine kaymak demektir.

1925'te olduğu gibi, biz bilim insanları, filozoflar, yazarlar, sanatçılar ve dünya vatandaşları, faşizmin her türlü biçimiyle yeniden dirilişini kınamak ve buna direnmekle sorumluyuz. Demokrasiye değer veren herkesi harekete geçmeye çağırıyoruz:

Demokratik, kültürel ve eğitim kurumlarını savunun. Demokratik ilkelerin ve insan haklarının ihlal edilmesine karşı çıkın. Sessizliği öneren önleyici itaati reddedin.

Yerel ve uluslararası kolektif eylemlere katılın. Mümkün olduğunda boykot ve grev yapın. Direnişi görmezden gelinemez ve bastırılması maliyetli hale getirin.

Gerçekleri ve kanıtları savunun. Eleştirel düşünceyi teşvik edin, çevre ve gruplarınızla bu temelde ilişki kurun.

Bu mücadele sürekli bir mücadeledir. Sesimiz, hareketlerimiz ve ilkelerimiz otoriterliğe karşı bir siper olsun. Bu mesaj, yenilenmiş bir meydan okuma bildirisi olsun."

T24

TÜRKIYE