Türkçe | Kurdî    yazarlar
Murat Sevinç: Leyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı?

2025-12-26

3 Haziran 2007 Pazar günü Radikal 2’de fotoğrafsız tam sayfa bir yazı yayınlanmıştı. Fakültedeki idare ve insan hakları hukukçusu iki meslektaşla birlikte kaleme aldığımız özel yazının başlığı ‘Zana, Sadak, Doğan ve Dicle’ idi.

DEP üyesi bir grup siyasetçi 1991 seçimlerinde SHP listelerinden Meclis’e girmiş, yemin töreninde Leyla Zana üç renkli saç bandıyla çıktığı kürsüdeki yeminini Kürtçe sözcüklerle tamamlamıştı. Bu, 1990’lar Türkiye’sinin Meclis’inde herhalde ancak Zana’nın yapabileceği bir eylemdi ve ne yazık ki bedeli çok ağır oldu.

TBMM, 2 Mart 1994’te DEP’li milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırdı. Aynı gün gözaltına alınan milletvekilleri tutuklanarak cezaevine konuldu. Haklarında TCK’nın eski 125’nci maddesi uyarınca dava açıldı. Nihayetinde hepsine ağır hapis cezası verildi. Yargıtay bu kararı onadı (Ekim 1995).

Yıllarca cezaevinde kalan Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan ve Selim Sadak’ın başvurusu üzerine AİHM, başta ‘DGM’nin tarafsız ve bağımsız bir mahkeme sayılamayacağı’ olmak üzere muhtelif gerekçelerle, ‘adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine’ hükmetti.

Her ayrıntıyı anlatmak gereksiz, söz konusu isimler 2007 erken seçiminde bir kez daha aday olmak istedi. Bizim yazımız da adaylıklarının hukuken mümkün olduğunu savunuyordu. Olamadılar. Yeri gelmişken, ola ki ‘Kürt sorunu nedir?’ sorusunun yanıtını bir türlü alamadığını düşünen varsa, Mart 1994’te TBMM’de dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin genel kurul görüşmelerinin tutanaklarını okumasını öneririm. İnternette mevcut, bir dakika içinde ulaşılabiliyor…

Hakaret ve linç

Leyla Zana uzun süredir aktif siyasette görünmeyen bir siyasetçi. Herhangi biri değil, Kürtlerin azımsanmayacak kesimi bakımından, cesaret edilemeyeni yapmış biri. Hal böyleyken, Kürt siyasi hareketinin simge isimlerinden Zana’ya stadyumlarda hakaret edilmesi birilerince ölçülüp biçilmeden yapılacak bir iş olmasa gerek.

Gözde Şeker ise akşamları bağırarak konuşan erkek konuklarıyla değil, nitelikli kadın sunucuları-programcılarıyla fark yaratan Halk TV’nin en aklı başında, demokrat ve mesleğinin hakkını veren emekçilerinden. Tutarlı bir insan hakları savunucusu. Her zaman haksızlığa uğrayanın yanında sözünü sakınmadan durdu. Günlerdir hakarete, cinsiyetçi sosyal medya linçine maruz kalıyor.

Neden?

Adını anmaktan hazzetmediğim ve tarihimizde muadili hiç eksik olmamış malum erkek siyasetçiyi haklılıkla eleştiren birkaç cümle kurduğu için. Bir yurttaş ve seyirci olarak aklı başında tutumu nedeniyle Gözde Şeker’e teşekkür ederim.

Gazozcu siyaset esnafı

Türkiye’de, varlığını biçim ve mecra değiştirerek her zaman sürdüren linç hevesini, ‘hassasiyet’ sözcüğünün ne anlama geldiğini, topluma yıllarca zerk edilen ideolojinin beklenebilir sonuçlarını, herkesin malumu eğitim tornasını vs. tekrar tekrar anlatmaya gerek yok. Bir küsur yıldır şu ya da bu gerekçeyle yürütülen yeni sürecin ‘yürütülme’ şeklinin, böyle bir ülkede ve hele ki şu siyasal-toplumsal atmosferde hangi akımları/zihniyeti besleyeceğini, hangi terminolojiyi harlayacağını tahmin etmek için müneccim olmaya da. Irkçı, ayrımcı ve cinsiyetçi söylem buralarda yeni-sürpriz değil. Buna mukabil, şimdi tanık olduğumuz gibi kolaylıkla ortaya saçılıp alıcı bulmasında, güncel gelişmelerin, dağıtılmayan sis perdesinin payını yadsımak pek güç.

Bir kadın siyasetçiye yönelik hakaretleri dert edinmediğini ve Leyla Zana’yı diline dolayan taraftar gruplarına desteğini sergilemekten çekinmeyecek tıynetteki gazozcu siyaset esnafı ise ne biliyorsa onu yapıyor. Hep böyleydiler ve çıkarları aksi yönde davranmayı gerektirmediği sürece böyle kalacaklar. CHP’de yer alan, herhalde marifetlerindeki boncuk nedeniyle partiye buyur edilip o çatı altında barındırılan kimi erkek siyasetçiler, hiç kuşkusuz CHP’nin tasası olmalı.

İnce çizgi

Yinelemekte zarar yok, faşizm öncelikle dildedir, zihniyettedir, gündelik tutumdadır ve bu yüzdendir ki yaşamın herhangi bir ânında, herhangi bir ilişkide, herhangi bir mekânda ortaya çıkıverir. Peki, Zana ve Şeker’e yapılanın yanında, son haftalarda yürütülen bazı soruşturmalar esnasında iyice ayyuka çıkan kadına yönelik süfli dilin, faşizmin mütemmim cüzü ‘maçizm’in en bilinen özelliklerinden olduğunu hatırlatmaya gerek var mı?

Irkçı-ayrımcı ve cinsiyetçi söylem, hangi kılıfa girmiş olursa olsun (örneğin hassasiyet sahibi yurttaşın protestosu) makul karşılanmamalı. Hepimiz toplumsallığımızın ürünüyüz, doğru. Ancak koşulları hesaba katmak ve onu dönüştürmeye çalışma gerekliliğini savunmak ile ayrımcılığı mazur gösterme riski taşıyan ifadeler sarf etmek arasındaki çizgi sanılandan incedir.

Hiç kuşkusuz bu illetlerin ana nedenlerinden biri, cezasızlık. Ancak ‘yaptırım’ her zaman ve koşulda hukuksal olmaz, olamaz. Toplumsal tepki çoğu zaman ‘yasa’nın öngördüğünden daha büyük etkiye, dönüştürücü güce sahiptir. Bu yüzden bir siyasetçinin, bir yazar çizerin, kamuoyunun ciddiye aldığı insanların ifadeleri hayati ve zaman zaman hukuksal yaptırımdan daha belirleyicidir.

Eşit, insanca yurttaşlık ideali, Gözde Şeker’in üslubundadır. Küfürbaz korolarının Leyla Zana’ya ve Gözde Şeker’e yönelik vahim ifadelerinde ve onları cesaretlendiren siyaset esnafının, mahcubiyet hasletini yitirmemiş her yurttaşı rahatsız eden tavırlarında değil.

Küfür küfredeni küçültür, yüzü kızarması gereken küfürbazdır. Yurttaşı ilgilendiren ve asıl mücadele edilmesi gereken, ırkçılık ve ayrımcılığın hizmetine koşulmuş kem sözün teşvikçileridir.

Diken

BASıNDAN