2025-05-04
Azad Han
Esad rejiminin devrilmesiyle Şam’daki iktidarı ele geçiren Heyet Tahrir’üş Şam örgütü, bütün Suriye’yi kontrolüne almak isteyen yeni bir otoriter ve despotik güç olarak sahneye çıkmıştır. HTŞ’nin Şam’da iktidara getirilmesi, aniden ve gelişigüzel gerçekleşen bir durum değildir. Şam’da iktidara getirilmek için uzun yıllardır hazırlanan HTŞ, dönüştürülmüş, güçlendirilmiş ve Şam’ın yeni efendileri olmaları için yapılandırılmışlardır. HTŞ, IŞİD ve el-Kaide geleneğinden gelen selefi ve cihadist bir örgüttür. 2006 Yılında Zerkavi liderliğindeki el-Kaide’nin militanı olan Colani, Amerika güçleri tarafından ele geçirilmiş, Ebu Gureyb ve Taci ve Bucca hapishanelerinde beş yıl kalmıştır. Uluslararası toplum tarafından terör örgütleri listesinde bulunan HTŞ’nin ve Amerika tarafından başına on milyon dolar konulan ve terörist olarak tanınan Muhammad Colani’nin Şam’da yeni iktidar sahipleri olarak çıkması, Ortadoğu’da bütün taşları yerinden oynatmış, Ortadoğu’nun ve Suriye’nin geleceğinin ne olacağına dair yoğun tartışmaların, girişimlerin ve ilişkilerin oluşturulmasına neden olmuştur. Afganistan’dan sonra Suriye’de de cihadist selefist örgütlerin devletleşmesi, bölgesel ve küresel güvenliğin geleceği açısından büyük kaygıların oluşmasına kaynaklık etmektedir.
Cihadist ve selefist bir terör örgütü olarak kabul edilen HTŞ’nin kontrolündeki Suriye’nin geleceğinin kaoslarla ve karanlıklarla dolu olduğu öngörülmekte, barış, demokrasi ve hukuk çerçevesinde oluşturulacak bir Suriye’nin inşası şimdilik hayal olarak gözükmektedir. Kendi kadrolarından bir geçiş hükümeti kuran ve terör örgütleri listesinden çıkarılmayan HTŞ ve Colani, Fransa, Almanya, İtalya ve Amerika gibi ülkelerin heyetleriyle görüşmekte, Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerini Suriye’ye finansal yardımda ve yatırımda bulunmaya ikna etmeye çalışmaktadır. Colani ve HTŞ bakanları, kravatlı takım elbiselerle artık cihadist ve selefi el Kaide ve DAİŞ teröristleri olmadıklarına, Suriye’nin yöneticileri olan devlet adamları olduklarına dair dünyaya bir imaj vermeye çalışmakta ve dünyayı yeni imajlarına inandırmak için yoğun bir diplomasi ve PR faaliyeti yürütmektedirler.
Selefist ve cihadist bir yapı olan Heyet Tahrir’üş Şam’ın otoriter, mezhepçi ve totaliter nitelikteki ideolojik, silahlı ve örgütsel yapısı ile Suriye’nin sosyal, siyasal ve tarihsel çeşitliliği ve çoğulculuğu arasında derin bir çatışma ve farklılık bulunmaktadır. HTŞ, Suriye’nin sosyal, tarihsel ve siyasal koşulları sonucu Suriye’nin bizzat iç dinamikleri sonucu ortaya çıkmış Suriyeli bir yapı değildir. Başta Colani olmak üzere IŞID içinde yer alan HTŞ kadroları daha sonra Nusra Cephesi adı altında el-Kaide’nin Suriye örgütlenmesi olarak faaliyet göstermişlerdir. Dünyanın değişik yerlerinden gelen cihadistleri barındıran HTŞ, demokrasiyi ve laikliği reddetmekte ve şeriata dayalı teokratik bir düzen kurmayı amaçlamaktadır. HTŞ, çoğulculuğa ve katılımcılığa dayalı demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde çoğulcu bir yapı yerine istihbarat ve ordunun hakim olduğu katı bir militer ve merkeziyetçi yapı kurmayı istemektedir.
Selefist ve cihadist bir yapı olan HTŞ, hilafet ve ümmet kavramlarını kullanmasına rağmen enternasyonalist değil, nasyonalist bir yapıdır. Selefist, sünni ve cihadist bir yapı olan HTŞ, Arap ulusalcılığına bağlı bir Suriye Arap Cumhuriyeti kurmayı amaçlamaktadır. Baasçı ideolojinin “ebedi bir mesaja sahip tek milletin Arap milleti olduğu” ve Suriye halkını Arap unsuru üzerinden tanıma ve dayatma saplantısının ve zorbalığının selefist HTŞ’de ve destekçilerinde de hakim olduğu öne çıkmaktadır. Esad rejiminin devrilmesiyle klasik Arap Baasçılığı Suriye’de sona ermiştir. HTŞ’nin Şam’ı ele geçirmesiyle Suriye’de Sünni, selefist ve cihadist Baasçılık hakim olmuştur. HTŞ’nin, Suriye’nin sadece Araplardan oluşmadığını, Arapların birçok halktan sadece birisi olduğu gerçeğini kavraması, Suriye’nin sosyal çoğulculuğuna uygun bir yönetimin inşası için olmazsa olmazdır. Esad rejiminin devrilmesi, Arap Baasçılığının bittiği anlamına gelmemektedir. HTŞ’nin iktidarıyla birlikte Suriye’de cihadist Sünni Arap Baasçılığı ciddi bir tehlike olarak ortaya çıkmaktadır. Suriye’de gerçek tehdit ve tehlike olarak, Sünni Arab Baasçılığı devam etmektedir.
Suriye, homojen bir sosyolojiye sahip değildir. Suriye, Kürtlerden, Araplardan, Dürzilerden, Sünnilerden, Alevilerden, Türkmenlerden, Süryanilerden, Ermenilerden, Çerkezlerden oluşan zengin bir etnik ve dinsel çeşitliliğe sahiptir. Baas iktidarı döneminde Arap milliyetçiliği ideolojisi politikaları sonucunda Arap ve Alevi kimliği hakim kimlik olarak tanınmış, Kürtlerin insan ve vatandaşlık hakları tamamen inkar edilmiş, Arap kemeri politikalarıyla Kürtler parçalanmıştır. Suriye gibi çoğulcu bir coğrafyada bütün sosyal grupların ve kültürel kimliklerin, sosyal, siyasal ve idari yapılarda varlıklarının tanınması, siyasal ve idari yapılara aktif özneler olarak katılmaları ve haklara sahip olmaları gerekmektedir. Demokratik, katılımcı ve çoğulcu Suriye vizyonuna sahip olmayan HTŞ yönetimi, kendi mutlak iktidarını kurmak için kendisini destekleyen bölgesel ve uluslararası güçlerle ilişkiler kurarak otoriter bir istikrar, birlik ve teklik rejimi kurmayı planlamaktadır.
IŞİD-El-Kaide-HTŞ’nin Suriye’de iktidara getirilmesinin arkasında, küresel hegemon güçler olan Amerika-İsrail-İngiltere-Fransa-Körfez’in çıkarları önünde duran engelleri yıkmak ve yeni bir statüko oluşturmak planı vardır. İsrail’in bölgesel hegemonyasının ve güvenliğinin güçlendirilmesi, Çin’in ekonomik ve siyasi yollarla Ortadoğu’ya girişinin zorlaştırılması, İran’ın Ortadoğu’daki merkezi etkisinin zayıflatılması, Ortadoğu’daki Şii çemberinin kırılması, Ortadoğu’da Sünnilik etrafında yeni bir güç mimarisinin oluşturulması, Rusya’nın Ortadoğu’da ve Suriye’de zayıf hale getirilmesi, enerji kaynaklarının ve rotalarının Batılı ülkelerin kontrolünde Batıya ulaştırılması için Suriye, IŞID-El-Kaide-HTŞ üçlüsünün oluşturduğu radikal cihadist güçlerin tahakkümü altına sokulmuştur. Bölgesel ve küresel güçlerden aldığı destek karşılığından efendilerine hizmet etmek zorunda olan yasal bir yönetimin başına getirilen HTŞ’nin ve Colani’nin, kendi başına yönetme kapasitesi ve gücü bulunmamaktadır.
Uzun yıllardır bölge ve körfez ülkelerinden gelen desteklerle askeri, ekonomik ve örgütsel kaynaklarını güçlendiren HTŞ, Şam’da iktidarı devraldıktan sonra kendisini tek hakim güç olarak Kürtlere, Alevilere, Dürzilere ve diğer toplumsal kesimlere dayatmaktadır. HTŞ, karşısında alternatif nitelikte demokratik ve sivil bir muhalefetin, gücün ve kesimin kalmaması için bütün toplumsal kesimleri kendisine bağımlı kılmaya mecbur etmeye çalışmakta, kendi militanlarından oluşan bir ordu kurmakta, kendi militanlarını vali ve yönetici olarak atamaktadır. HTŞ’nin Adalet Bakanı Şadi el-Veysi, İdlib’de iki kadının infazında yer alan biridir. En son olarak HTŞ lideri Colani, kendisini Suriye Cumhurbaşkanı olarak atamıştır. HTŞ, Suriye’yi kendi kontrolünde olan bir coğrafya haline getirmek için içeride ve dışarıda yoğun bir faaliyet içindedir.
HTŞ, Suriye’de kendisine ana alternatif olarak Kürtleri görmektedir. Kuzeydoğu Suriye’de Kürtlerin diğer halklarla birlikte oluşturduğu çoğulcu sivil yapının etkisizleştirilmesi ve Kürt savunma sisteminin ortadan kaldırılması için HTŞ, Kürtler üzerindeki baskılarını sürekli olarak arttırmaktadır. HTŞ ve Colani, Kürtlerin bir halk olduğu gerçeğini anlamadıkları gibi, iktidarı Kürtlerle ve diğer toplumsal kesimlerle paylaşma konusunda hiçbir olumlu, yapıcı, demokratik ve çoğulcu bir vizyon ortaya koymamışlardır. Dürzileri, Alevileri, Kürtleri, Süryanileri, Ermenileri ve diğer halkları, tüm kararların Şam’da alındığı ve istihbarat-polis-ordu üçlüsüne dayanan merkezi bir hükümet ve yönetim altında yaşamaya zorlamanın hiçbir gerçekliğinin, geçerliliğinin ve gerekliliğinin olmadığı konusunda HTŞ’nin olgun bir farkındalık düzeyine sahip olmadığı görülmektedir. HTŞ ve Colani, Şam’da olduğu gibi, Rojava’da da ana hakim güç olmayı istemekte, Kürtlerin bütün yapılarının tasfiye edilmesini ve etkisizleştirilmesini amaçlayan bir strateji izlemektedirler. Kürtlerin Şam’daki yönetimden dışlanması ve Rojava’da etkisizleştirilmesi halinde HTŞ şemsiyesi altındaki cihadist güçleri dengeleyecek ve sınırlayacak sosyal, askeri, bürokratik ve siyasi bir yapının oluşturulması imkanının ortadan kaldırması, Ortadoğu’nun kalbinde ikinci Talibanistan’ın, yani cihadist diktatörlüğün kurulması anlamına gelecektir.HTŞ ve Colani’nin bir diktatörlük kurmaktan başka bir amaçları bulunmamaktadır. Kürtlerin, Dürzilerin, Alevilerin, Süryanilerin, Ermenilerin Suriye’de ihtiyaç duydukları şey, teokratik diktatörlük değil, katılımcı ve çoğulcu demokrasidir.
HTŞ, şu anda uluslarası destek ve meşruiyet sağlamak için gerçek yüzünü gizlemekte, dini ve sosyal gruplara karşı toleranslı ve barışçıl olduğu imajını vermeye çalışmaktadır. Cihadist-selefist gruplar, Suriye’de Kürtlere ve Alevilere karşı büyük bir nefret ve düşmanlık duymaktadırlar. HTŞ’ye bağlı cihadist gruplar, Alevilere karşı intikam politikası izlemekte, Lazkiye ve Tartuş’ta Alevilere karşı saldırı, işkence ve katliamlar gerçekleştirmektedirler. HTŞ’nin müttefiki olan ve dışarıdan desteklenen bazı gruplar da Kürtlere saldırmaya devam etmektedir. Kürtlerden ve Alevilerden domuz olarak söz eden cihadist selefist zihniyetin, barışçıl ve toleranslı olduğu propagandasının hiçbir gerçekliği bulunmamaktadır. HTŞ, ideolojisiyle, örgütüyle, ilişkileriyle ve siyasetiyle, barış ve tolerans yerine savaşı, şiddeti ve baskıyı Suriye halklarına dayatan cihadist despotizmin temsilcisi durumundadır.
Alevilere ve Kürtlere karşı tehditlerde ve saldırılarda bulunmaktan çekinmeyen HTŞ yönetimi ve ortakları, Suriye’de geniş toprakları kontrol eden İsrail ve diğer dış güçlere hiçbir tepkide bulunmamaktadırlar. HTŞ ve Colani, Şam’ın yirmi kilometre yakınına kadar gelen, Golan tepelerini tamamen ilhak eden İsrail’i hiçbir şekilde karşısına almama konusunda çok dikkatli davranmaktadır. Uzun vadede HTŞ yönetiminin, İsrail için ciddi bir güvenlik tehdidine dönüşme potansiyeli çok yüksektir. Esad rejiminin devrilmesi, bundan sonra İsrail’in Suriye sahasında rahat olacağı anlamına gelmemektedir. HTŞ’nin İsrail’e Esad rejiminden daha tehlikeli bir düşman olma olasılığı her zaman mümkündür.
Elindeki silahla ve aldığı dış destekle HTŞ, Şam’ın efendisi konumuna gelmiştir. HTŞ, silah zoruyla kendi yönetiminde bir Suriye kurmanın mümkün olduğunu sanmaktadır. HTŞ, elindeki silahlarla kendisine ait bir Suriye kurmaya kalkabilir, ancak ortada kendisini Suriyeli hisseden bir Suriye halkı bulunmamaktadır. Suriye’yi kurmak ve Suriyelileri yaratmak imkansız gözükmektedir. Baas rejiminin ırkçı ve ayrımcı politikaları ile on dört yıldır yaşanan kirli ve karanlık savaş, Suriye halklarını birbirinden koparmıştır. Farklı halkların, mezheplerin, inançların ve kimliklerin kendilerini Suriyeli olarak nasıl hissedecekleri sorusu, çetin bir sorudur. HTŞ, bütün Suriye halklarının ve kültürlerinin kendilerini Suriyeli olarak hissetmelerini sağlayacak bir vizyon ortaya koyamamaktadır. Suriye halkları, HTŞ’nin bizzat kendisini bir Suriyeli yapı olarak kabul etmemekte, onun varlığını sorgulamaktadırlar. Suriyeli olup olmadığı sorgulanan ve tartışılan cihadist selefist bir yapının Suriye devleti ve Suriyeli kimliğini inşa etmesi imkansızlık derecesinde zor gözükmektedir.
Deng Dergisi, sayı: 135
MAKALELER