Türkçe | Kurdî    yazarlar
Dersim Soykırımı Ve Gerçekler

2025-07-24

Mehmet Bayrak

Dersim tertelesi’nin üzerinden 88 yıl geçti, ama yaşananlar ve yaşananların adlandırılması konusuna dair tartışmalar devam ediyor. Bununla birlikte Dersim Tertelesine ilişkin yapılan araştırmalar da giderek artıyor, bunun sonucu olarak ortaya yeni bilgiler-belgeler çıkıyor/çıkartılıyor.

Dersim Tertelesiyle ilgili bilimsel ve belgelere dayalı araştırma yapanlardan, yaşananların soykırım olduğunu söyleyenlerden biri (belki de ilki), araştırmacı-yazar Mehmet Bayrak.

Bayrak konuya ilişkin olarak yaptığı araştırmaların yanısırın sayısız makale yazdı, sorulan soruları cevaplandırdı.

Dersim Tertelesi’nin 88. yıldönümü nedeniyle, Mehmet Bayrak’ın kendisine sorulan sorulara verdiği cevaplar ile kaleme aldığı bir makaleyi yayınlıyoruz. Umuyoruz ki, bunlar Tertele’nin andaldırılmasına ve yaşananların kavranmasına, Dersim isminin Tunçeli olarak değiştirilmesini hikayesini bilmemize yardımcı olacaktır.

Deng Dergisi 

 

CEVAPLAR:

CEVAP-1) Şunu hemen belirteyim ki, 1937/38’de gerçekleştirilen Dersim Soykırımı’na giden sürecin kökleri çok daha eskilere dayanıyor. Özetle söyleyecek olursak, daha 16. Yüzyılda reform ve rönesansını gerçekleştiren Batı karşısında tutunamayarak devamlı gerileyen Osmanlı Devleti, 19. Yüzyılın ilk yarısında Tanzimat Hareketi’ni ilan etmiş ve kendisini Batıya uyarlamaya çalışmaktadır. Bu aşamada, modernleşmeyi Alman müşavir- subaylar öncülüğünde yeni bir ordu kurmakta arayan yönetim; merkezi Amerika’da bulunan Protestan ve İtalya’da bulunan Katolik kiliselerinin Osmanlı memleketlerindeki tebaasına hizmet götürmesine bile tahammül edememiş ve çağa ayak uyduramamıştır. Nitekim, daha 19.Yüzyılın ilk yarısında bile Dersim bölgesinden 40 Alevi Kürt önde gelenini Rusçuk’a sürgüne göndermiştir. Keza, Tanzimat Hareketinin öngörülerine uyarak Yüzyılın ortalarında Dersim’de kurulan Ermeni- Kürt İstiklal Komitesi’nin yöneticileri cezalandırılmıştır ki, bu kuruculardan biri de Seyid Rıza’nın babası Seyid İbrahim’dir. Zaten, Osmanlı yönetiminin her Dersim seferinde Seyid İbrahim’in evini yağmalaması bu nedenledir…

II. Abdülhamid’in temel amacı, Gayrımüslimler’e karşı bir “Osmanlı- İslam milleti” yaratmaktır. Onu görevden uzaklaştıran İttihad- Terakki Cemiyeti’nin 5 kurucu üyesinden 2’si Kürt’tü: Dr. Abdullah Cevdet Bey ve Dr. İshak Sükuti Bey. Bunlar, İstibdat rejimine karşı halkların birlikteliğini ve birlikte ilerlemesini öngörüyordu. Ancak, 1912 Selanik Kongresi’nde Hareketin yönetimi hemen bütünüyle Balkanlı ve Kafkaslı dönme ve devşirme Türk- İslamcılar’ın eline geçiyordu. Zaten, “Etno-dinsel arındırma/ Tek-tipleştirme ve Türk- İslamlaştırma” politikalarının ideolojik temellerini atan da bu yapılanmaydı. İ. Sükuti 1912’de vefat etmiş; A. Cevdet ve İhsan Nuri gibi Kürt aydınları bu oluşumdan koparak kendi öz örgütlerine geçmişlerdi. Bu süreçte, 1901- 1920 yılları arasında 20 demokratik Kürt örgütü kuruluyor, bu örgütler 15 dolayında Kürt kimlikli gazete ve dergi çıkarıyorlardı.

Peki, M. Kemel bu aşamada ne yapıyordu? O da, Milli Emniyet Teşkilatı’nda istihbarat subayı idi. Sözgelimi, Libya- Trablusgarb’a üç defa gitmesi de bu nedenleydi…

Kısaca, bugünkü politikaların temelini oluşturan ön raporlar, İttihad ve Terakki yönetiminde hazırlanmış ve kadrolarının yüzde 90’ı bunlardan oluşan Kemalistler döneminde hayata geçirilmiştir.

Bu nedenle; 1915’te gerçekleştirilen Ermeni, Süryani ve Ezidi Kürt soykırımlarından ve Rum tasfiyelerinden sonra sıra iki kimlikle de Türk- İslam’a aykırı olan Bâtıni Kürtler’e gelmişti. 1921 Koçgiri, 1925 Kürt aydınlanma hareketi ve 1927-30 Ağrı- Zilan katliamlarından sonra sıra Dersim’e gelmişti. XOYBUN verilerine göre 1925-27 döneminde katledilen Kürtler’in sayısı 15.000 dolayındadir. Dersim Soykırımı’nda ise, 13.000 kişilik Türk resmi verilerinin çok üzerinde 50.000 dolayında insan katledilmiştir…

CEVAP-2)1930’lu yılların başlarında Jandarma Umum Kumandanlığı’nca  hazırlanan gizli Dersim Raporu’nda; Dersim’in nasıl vurulacağı ve hangi aşiretlerin Batı’da nerelere sürüleceği önceden belirlenmişti. Hatta evlerin ve köylerin nasıl yakılacağı bile bir broşürle belirlenmişti… 1934’te “Tunceli” vilayeti kurulmuş, 1936’da hemen tüm aşiretlerin silahları toplanmıştı. Bu silahların büyük bölümü, daha önce Ruslar’a karşı kullanılmak üzere Osmanlı yönetimi tarafından verildiği için, sayı bazında toplatılmıştı bile. “Tunceli” ismi, Dersim kasabı Abdullah Alpdoğan’ın önerisiydi zaten.

CEVAP-3) Liderlik eksikliğinden öte, İttihad- Terakki’ye güvenmeyen Kürtler’in, “Kuva-yı Milliye” adına Kemalistler’e güvenmesiydi sorunun özü. M. Kemal’in, 1919’da Kürdistan coğrafyasına yönelmesi boşuna değildi. Erzurum Kongresi, Amasya Protokolü ve Sivas Kongresi, bu konuda önemli ipuçları veriyor. Daha Sivas Kongresi’nde Fransız ajan- gazeteci Madam Guli, M. Kemal’le görüşerek, Ankara’da buluşmak üzere anlaşıyorlar. Ankara’da, ajan- gazeteci, M. Kemal’i Fransız makamlarıyla görüştürüyor ve bu görüşmeler Fransa Senatosu Dışişleri Komisyonu Başkanı Mösyö Buyon’un aracılığıyla 1921’de Türk- Fransız gizli anlaşmasıyla noktalanıyor… Bunu, İngilizler’le yapılan ve 1922 başlarında bağıtlanan gizli anlaşma izliyor… Bunu haber alan Çiyayê Kurdan (Kürddağı) Kürtleri, Ankara’ya gelip, “Kürdağlılar’ın Mutalebatı” adıyla Meclis’e bir muhtıra- mektup broşürü dağıtıyorlar. Ancak, Kemalistler bu gizli anlaşmayı inkâr ettikleri  gibi, 10 Şubat 1922’de “Kürdistan’a Muhtariyet” temelinde Meclis’e bir kanun tasarısı sunuyorlar ve bu gizli tasarı 10 Temmuz 1922’de Meclis’te gizli celsede kabul ediliyor. Ancak, yayımlanan Gizli Celse Zabıtları’nda bu iki metin de esgeçilmiş ve verilmemiştir… Yani, gerek Misak-ı Milli gerekse 1921 Anayasası’ndaki Kürt hakları, 1924 Anayasası ve 1925 Şark Islahat Planı ile gasbedilmiş; 1926’da Kürt Milliciieri’nin, İsmet Paşa’nın şahsında Hükümet’e verdiği “Memorandum” da uygulanmadığı için bugünlere gelinmiştir…

CEVAP-4) Türk yönetimi, 1925 Kürt Hareketi’ne karşı 16 uçaklık bir hava filosu kullandığı gibi, Ağrı- Zilan ve Dersim’de de hem hava bombardımanına başvurmuş hem de zehirli gaz kullanmıştır. Dersim Soykırımı’nın başarıyla sonuçlandığı,  Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak tarafından, Dolmabahçe’deki M. Kemal’e bir telgrafla bildirilmiş; o da cevabi telgrafla Ordu’yu kutlamıştır… Harput merkezde yapılan kutlamaya ise, 40 bin kişilik ordu birlikleri katılmıştır…

CEVAP-5) Sanmıyorum, daha 1925 Katliamı döneminde Sovyetler’e temsilci gönderilmiş ancak olumlu bir sonuç alınmamıştır. Çünkü, Sovyetler Kemalist yönetimi yedeğinde tutmak istediği için, Türkiye Komünist Partisi yöneticilerinin Karadeniz’de boğdurulmasını bile esgeçmiştir. Öte yandan, 1938’de Harput merkezde yapılan kutlamaya, Sovyet Ateşemiliteri’nin de katıldığını görüyoruz.

CEVAP-6) “Zo diyenlerin işini bitirdik, sıra Lo diyenlere geldi” diyen iradenin, en çok üzerinde oynadığı bölgelerden biri Dersim’dir. Bu konuda, ilk kez ortaya çıkardığım Şark Islahat Planı’nda önemli ipuçları bulunduğu gibi; sonraki dönemlerde hazırlanan gizli raporlarda ve İsmet Paşa’nin 1935’te hazırladığı gizli Kürt Raporu’nda da önemli ipuçları bulunuyor. İsmet Paşa, Dersim’in içinde olan  Erzincan’ın “behemahal bir Türklük merkezi haline getirilmesini” önerirken; çok sayıda gizli raporunu yayımladığım Etno- Politika Uzmanı ve Şark İlleri Asayiş Müşaviri Prof. Hasan Reşit Tankut’un hazırladığı ancak Dersim vurulduğu için yayımlanmayan “gizli” Zazalar Araştırması da, bugünkü “Zazacılık” akımının temelini oluşturuyor (Bkz. M. Bayrak: Kürdoloji Belgeleri, 1994).

Şunu hiçbir zaman unutmayalım: Devlet aklı gizli planda “itirafçı ve kabulcü”, açık planda “red ve inkârcı”dır…

CEVAP-7) Yakın dönem Kürt tarihini olabildiğince inceleyen ve Devlet gizli aklının zamirini kavramış bir araştırmacı olarak, yakın dönemdeki acılı serüvenle yüzleşmekten başka çıkar yolu olmadığını vurgulamak istiyorum. Çünkü tarihsel ve toplumsal gelişme yasaları, tüm yasaların üzerindedir ve Tevfik Fikret’in dediği gibi “Hak ve Hakikat bütün kuvvetlerin üzerindedir”  ve de “Her gecenin bir gündüzü vardır”…

**

“Dersim’in (Tunceli) Olarak Anılması, Dersimliler’e ve İnsanlığa Hakarettir!..

Dersim isminin kökenine dair değişik görüşler bulunmakla birlikte; yaygın görüş buranın Milattan Önce Yunanlı tarihçiler tarafından “Daranis” adıyla anıldığı ve süreç içerisinde halk arasında “Gümüş kapı” anlamına gelen “Dersim” olarak adlandırıldığı tarzındadır. Geçmiş Osmanlı kaynaklarında da, bu bölge bazen “Desim” tarzında yazılsa da, çoğunlukla “Dersim” olarak adlandırılmaktadır.

Bu bölgede geçmişte “Keban – Madeni” adıyla maden işletmeciliğiyle meşhur olmuş bir yerleşke ve maden alanı olduğu da unutulmamalıdır.

Dersimliler ve demokrat kamuoyu, “Dersim” isminin “Tunceli”ye çevrilmesinin nedenlerini biliyor ve bunu bir “hakaret” adlandırması olarak kabul ediyor.

Çünkü, biliniyor ki bu adlandırma, 1937/38’de gerçekleştirilen en büyük Kürt soykırımından iki yıl önce ortaya çıkıyor. 1921’de Koçgiri katliamında, 1928-30’da Ağrı- Zilan  katliamında kurmay subay olarak görev aldıktan sonra, 1935’te Korgeneral rütbesinde “Kor-Vali” olarak Dersim soykırımını yöneten ve halk arasında “Dersim Kasabı” olarak adlandırılan Abdullah Alpdoğan, bu aşamada, “Devletin tunç elinin, tunç yumruğunun yöre halkının tepesine ineceği” tarzında beyanatlarda bulunduktan sonra, bu beyanatını şu traji- komik açıklamayla kamufle etmeye çalışır:

“Bizim büyük dedelerimiz henüz Orta Asya’da yaşadıkları zamanlarda (tunç) yapmasını öğrenmişlerdi. Bugünkü medeniyetin bayraktarlığını yapan Avrupa kıtası daha taş devrini yaşamakta iken Orta Asya’da Türkler, Tunç Devri’ne çoktan girmişler ve tunç medeniyetini de çok ileri götürmüşlerdi (…) İşte, büyük göç ve akın günlerinde  Asya dağlarını yol tutan Türkler, bu yolları takip ederek bugün Dersim dağları dediğimiz bu bölgede kendilerine en uygun tabiat şartlarını buldukları için burada yerleşip kalıyorlar. Maden işlemesini çok iyi bilen adamlar, Dersim’de bakır ve kalay madenlerinin yanyana ve pek zengin halde bulunduğunu görüyorlar ve burada yerleşiyorlar. (…) İşte, şimdiye kadar zanlar ve tahminlerle Dersim adıyla anılan bu güzel yarlara en uygun ve tarihin özünden süzülüp çıkarılan bu ad yani TUNÇELİ adı verilmiştir.

Bu bölgenin bakırı ve kalayı, taşı ve toprağı kadar sakinleri de Türktür. Hem de soyları karışmamış dipdiri ve tam manasıyla öz Türkler’dir.” (Bkz. Altan Dergisi, Sayı:15/ 1936).

İşte, ırkçı- bölücü Devlet anlayışıyla, 1915’teki Ermeni soykırımından sonra 1937/38’de “Tunç yumruk”la en büyük Kürtsoykırımını gerçekleştiren bir zihniyetin, aynı zamanda bir “ büyük hakaret” içeren adlandırmasını değiştirip, “Dersim” ismine yeniden dönmek büyük önem taşımaktadır… Türk Devleti’nin 1928’den başlayarak günümüze kadar 15 bin dolayında yerleşim biriminin ismini ve bir o kadar da “çay, ırmak, dere, tepe, dağ” gibi tabii yer ismini değiştirdiği biliniyor. Bunları eleştirmekle birlikte, “Tunçeli” gibi bir soykırımı çağrıştıran bir ismin devam ettirilmesi, bir “hakaretin devam ettirilmesi” anlamına geldiği ve insanlarda travma yarattığı için mutlaka değiştirilmesi ve “Dersim” kadim isminin iade edilmesi son derece gerekli ve önemlidir…

Yukardanberi söylediklerimiz, “Tunçeli” isminin ayırıcı ve “bölücü”; Dersim isminin ise onarıcı ve bütünleştirici olacağını kendiliğinden gösterecektir. Çünkü bu isim, bölgenin etnik ve kültürel özelliklerinden kaynaklanan “doğru” bir adlandırmadır…

Deng Dergisi, sayı:136

MAKALELER