Türkçe | Kurdî    yazarlar
Peki, ya sonra? (*)

2025-10-12

Mesud Tek

5 Ocak 2014 tarihinde aynı başlık altında yazdığım yazının bir bölümünde şunları dile getirmiştim.

“2012 yılında, aynı zamanda Kürdistan Parlamentosu eski başkanı ve YNK Polit Büro üyesi Adnan Müftü’nün amcası ve Güney Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin önemli kadrolarından biri olan, Eylül Devrimi’nde Mela Mustafa’nın yakın çalışma arkadaşları arasında bulunan Şemseddin Müftü’nün ölümünün 40. günü nedeniyle, Hewlêr’de bir anma toplantısı düzenlendi. Toplantıya katılan Mam Celal Talabani yaptığı konuşmada önemli bir belirlemede bulundu.

Sayın Talabani konuşmasında Eylül devrimi başlamadan önce Mela Mustafa Barzani ile yaptıkları bir görüşmeyi, tarihe not düşmek adına anlattı.

Polit Büro üyeleri olarak Mela Mustafa Barzani’yi ziyaret ettiklerini, başkan Barzani’den General Abdulkerim Kasım hükümetine karşı silahlı mücadele de dahil daha sert bir biçimde mücadele edilmesini istediklerini anlatan Talabani, ‘Başkan Barzani, ya sonrası diye sordu. Abdulkerim Kasım hükümetinin o andaki alternatifinin ondan daha iyi olmadığını söyledi. Ve tarih Mela Mustafa Barzani’yi doğruladı’ dedi.”

Mam Celal bu anısını anlattıktan, “tarihe not düştükten” sonra, anma toplantısına katılanlara dönerek “siyasetçi her zaman ya sonrası diye sormalı ama Kürd siyesetçiler birkaç kez sormalı” dedi.

Kürt siyasetinin, özellikle de Kuzey Kürdistan’daki siyasetçilerin “ya sonrası” sorusunu sormaları ve olası cevaplarına göre hazırlık yapmaları gereken bir süreçten geçiyoruz.

Kürd de anasını görmeli

Bugün Türkiye’de Sadece Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ı değil, aynı zamanda Güneybatı Kürdistan ve Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’daki gelişmeleri doğrudan etkileyen bir süreç yaşanıyor.

Ortadoğu’da kartların yeniden karıldığı, siyasi haritanın ABD ve İsrail’in çıkarları doğrultusunda dızayn edildiği bir süreçte, Türk devleti bölgedeki konumunu devam ettirmek, kendini değişim rüzgarından korumak için, daha da önemlisi “kürd anasını görmesin” diye, İmralı ile işbirliği halinde adı konulmamış bir süreç başlattı.

Süreçin adı henüz yok. Daha doğrusu sürecin baş aktörleri farklı adlandırıyorlar ve süreçten beklentileri de farklı.

Devlet “Terörsüz Türkiye” tanımında israr ediyor, başta Erdoğan olmak üzere tüm devlet yetkilileri aynı nakaratı tekrarlıyorlar.

Sürecin diğer tarafı İmralı ise “barış ve demokratik toplum inşa süreci”, bazen demokratik entegrasyon, bazen de “demokratik müzakere” diyor.

Siyasette zarfın değil mazrufun önemli olduğuna inananlardanım. Bu nedenle de sürecin adlandırılmasına, tarafların niyetlerini anlamamıza yardımcı olsa da, takılmıyorum.

Şu ana kadar yaşananların ortaya koyduğu gibi, devlet bu süreçle 40 yılı aşkın süredir devam eden ve Türkiye’ye mali, toplumsal ve siyasal alanlarda ağır yükler yükleyen çatışmaların sona ermesini, PKK’nin silah bırakmakla yetinmeyip kendini feshetmesini amaçlıyor.

Karşılığında, bu gelişmelerin tamamlanmasından sonra Öcalan’a umut hakkının tanımasını, bazı PKK’lilerin geri dönüşlerinin sağlanması ve bazı PKK’li tutukluların serbest bırakılması için yasal düzenlemelerin yapılacağını vaad ediyor.

Bu kadar mı?

Devlet aklı “kervan yolda düzülür” anlayışını reddeder.

Hiç kuşku yok Türk devletinin bu konuda İmralı’nın da yardımıyla hayata geçirmek istediği bir programı var. Ama şu anda kamuoyuna yansıyan sadece yeni bir anayasanın hazırlanacağıdır.

Öteki muhatap İmralı’nın süreçten beklentisi ise Öcalan’ın dilinden, “Kimliklere saygılı, her kesimin kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlendikleri, demokratik toplum ve siyasal alanın” inşa edilmesidir.

Ama bu “demokratik toplum ve siyasal alan”da, yine Öcalan’ın ağzından “ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler” olmamalıdır.

Çünkü bu çözüm biçimleri Öcalan’a göre “aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucudurlar, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadırlar”...

Görüldüğü gibi hem devletin hem de İmralı’ın beklentileri arasında Kürdlere ulusal hakların tanınması yok...

Ama gene de geniş Kürd yurtsever kesimleri bu süreci desteklediler; destekliyorlar... Çünkü süreç ile silahların susması da hedeflenleniyor, ki bu hedefe şimdilik ulaşıldı.

PKK, devletin gözetimindeki İmralı’dan gelen direktifler doğrultusunda topladığı kongresinde silahlı mücadeleye sor verme ve kendini fesh etme kararı aldı.

Bu kararlar özellikle de silahli mücadeleyi sonlandırma kararı, tüm Kürdleri yakından ilgelendiren bir karar.

Herşeyden önce PKK, kendi dışındaki bazı Kürd yurtsever örgütlerin israrla dile getirdikleri “silahlı mücadele kürd davasına zarar veriyor” görüşünü kabul etmiş oldu. Legal demokratik kürd mücadelesinin üzerindeki vesayet ve önündeki en büyük engellerden birinin kalkmasıyla birlikte bu mücadelenin önü açıldı.

“Kaybedeni olmayan”, “Eksik ve defolu olsa da savaşa tercih edilen” barışın yolu açıldı.

PDK Başkanı Mesud Barzani, “yıllar süren barış görüşmesini bir saatlık savaşa tercih ederim” diyor.

Uzun sürse de, birçok engellerle karşılaşsa da, provake edilmeye çalısılsa da barışta israr etmek gerekiyor.

Ama biliyoruz ki barışın sağlanmasıyla Kürd sorunu çözülmüş olmuyor.

İşte bu noktada Mela Mustafa Barzani’nin Mam Celal ve arkadaşlarına sonduğu soruyu sormak önem kazanıyor.

Ya hep ya hiç siyaseti kaybettirir

Kuzey’deki Kürd ulusal demokratik muhalefeti, bir yandan barışın sağlanması için mücade ederken, diğer yandan da “ya sonrası sorusunun” olası cevaplarına karşı hazırlıklı olmalıdır.

Kürd sorunun köklü çözümü, Kürdlere, bağımsız devlet kurma hakkını da içeren ulusal ve siyasal eğemenlik hakkının tanınmasıyla olur.

Bu çözüm biçiminin Kuzey Kürdistan ulusal demokratik yapılarının ortak talebi olduğunu söyleyebiliriz.

Ama unutmayalım ki bu amaca ulaşmak için uzun bir yolu katetmek gerekiyor.

Öncelikle Ya hep ya hiç” anlayışı terkedilmeli, siyasete keskin siyah-beyaz ayrımı açısıyla bakılmamalıdır.

Bununla birlikte temel hedefi gözden kaçırmadan kısa vadeli hedefleri içeren bir program etrafında, en geniş yurtsever kesimlerin bir araya geldiği bir ulusal ve mücadeleci odak oluşturulmalıdır.

Kısa vadeli ulusal taleplerin saptanması noktasında Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi bu konuda geniş bir arşiv ve deneyime sahiptir.

Öncekiler bir yana son yıllarda Kuzeyli örgütler arasında yürütülen “5’li” ”3’lü” işbirliği çalışmalarında üzerine uzlaşıya varılan taleplerin güncellenmesi yeterlidir.

Bununla birlikte tüm toplumsal yapıları bir araya getirirken şu veya bu kesimlere veto uygulanmamalı, kırmızı çizgiler sisteme karşı çizilmelidir.

Ayrıca ya sonrası sorusunun olası cevaplarına hazırlanırken, Mam Celal’ın şu belirlemesini de gözönünde bulundurmalıyız: Cebinizde 20 lira ile bakkala gittiğinizde ancak 20 liralık alış verişi yaparsanız.

Önümüzdeki dönemde, Mela Mustafa Barzani’nin “ya sonrası” sorusuyla Mam Celal’ın yukarıdaki belirlemesi bizleri yanlış yapmaktan koruyacak, hedeflerimize ulaşmamıza yardımcı olacaktır.

12 Ekim 2025

(*) 03 Ekim 2017 tarihinde yaşamını yitiren, tanımaktan onur duyduğum ve üzerimde etkisi fazla olan Mam Celal Talabani’yi saygıyla anıyorum.  

MAKALELER