Türkçe | Kurdî    yazarlar
Türkiye’nin Savunma Sistemi: Abartı, Sessizlik ve Siyasi Çıkmaz

2025-12-26

Mehmet Ölçer

Türkiye’de savunma meselesi çoğu zaman silahlar, radarlar ve “yerli-milli” projeler üzerinden ele alınıyor. Oysa yaşananlar, asıl zaafın teknik değil; siyasi karar alma süreçlerinde, diplomatik ilişkilerde ve şeffaflık eksikliğinde olduğunu göstermektedir.

Rusya’ya ait unsurların Türk gemilerini hedef aldığı iddiaları karşısında kamuoyuna doyurucu hiçbir açıklama yapılmamıştır. Aynı şekilde Azerbaycan’dan kalkan bir sivil uçağın düşmesi ya da düşürülmesi meselesi de karanlıkta bırakılmış, kara kutunun varlığına rağmen toplum bilgilendirilmemiştir. Buna ek olarak, Rusya’dan gönderildiği belirtilen bir İHA’nın Ankara’ya kadar ilerleyebilmesi ve ancak Roketsan yakınlarında düşürülebilmesi, yıllardır övülen hava savunma sistemlerinin ne kadar kırılgan olduğunu ortaya koymuştur.

Benzer bir tablo ABD ile ilişkilerde de görülmektedir. Parası ödenmesine rağmen F-35’lerin teslim edilmemesi, F-16 modernizasyonunun belirsizliğe bırakılması ve “yerli” olarak sunulan KAAN savaş uçağının motorunun ABD’ye bağımlı olması, savunma sanayiindeki söylemin sınırlarını göstermektedir. Buna rağmen bu gerçekler, kamuoyunda sağlıklı biçimde tartışılmamaktadır.

Bölgesel gelişmeler Türkiye’nin sıkışmışlığını daha da derinleştirmektedir. İsrail’in Güney Kıbrıs ve Yunanistan’la yürüttüğü temaslar, Libya’dan gelen askerî heyeti taşıyan uçağın düşmesi ve Suriye sahasındaki belirsizlikler, Türkiye’nin aynı anda birden fazla cephede baskı altında olduğunu göstermektedir. Bu tablo içinde Rusya ve İran’ın, Türkiye’yi Suriye’de Kürt güçlerle karşı karşıya getirecek senaryolar üzerinde durduğu yönündeki işaretler de giderek artmaktadır.

Bütün bu risklere rağmen Ankara’nın temel refleksi, büyük güçlerle dengeli bir siyaset kurmak yerine, Kürtlerin Suriye’de herhangi bir siyasal kazanım elde etmesini engellemeye odaklanmak olmaktadır. ABD ve Rusya karşısında etkili bir duruş sergileyemeyen bir devletin, baskı politikasını Kürtlere yöneltmesi sorunun güvenlikten çok siyasal bir çıkmaz olduğunu göstermektedir.

Türkiye kamuoyu ise uyuşturucu, magazinleşmiş skandallar ve yapay gündemlerle meşgul edilirken, savunma sistemindeki zaaflar ve dış politikadaki tavizler bilinçli biçimde geri plana itilmektedir.

Görmezden Gelinen Tehlike: “Maymun Tuzağı”

Türkiye, çevresinde aynı anda gelişen çok katmanlı riskleri yeterince okumak yerine, neredeyse tüm enerjisini Suriye’de Kürtlerin ulusal ve siyasal haklar elde etmesini engellemeye yoğunlaştırmaktadır. Bu tek odaklı refleks, kısa vadede sertlik görüntüsü verse de orta ve uzun vadede Türkiye’yi daha büyük bir sıkıntının içine çekmektedir. Bu durum, mecazi olarak bir “maymun tuzağı”na benzemektedir: Maymun sevdiği yemi almak için elini tuzağa boş sokabilir ancak yemi kavradıktan sonra elini tuzaktan çekemiyor böylece avcılara yakalanmış oluyor; oysa yemi bıraksa kurtulacaktır. Türkiye de Suriye’de Kürtler meselesinde elini geri çekse, ABD–Rusya–İran–İsrail hattında kurulan pek çok oyunu boşa çıkarabilecek manevra alanı kazanabilir. Ne var ki bunu mümkün kılacak serinkanlı, rasyonel bir devlet aklı bugün görünmemektedir.

Sonuç olarak, Türkiye’nin savunma ve dış politikada izlediği bu çizgi, ülkeyi daha güvenli hale getirmemekte; aksine daha kırılgan ve öngörülemez bir noktaya sürüklemektedir. Çıkış yolu, tehdit dili ve militarizmde değil; şeffaflıkta, demokratik denetimde ve başta Kürt sorunu olmak üzere temel siyasal sorunlara gerçekçi çözümler üretmekte yatmaktadır.

25/12/2025

POLITIKA